9 Mart 2017 Perşembe

Mukaddime Dersleri

عوذ بالله من الشيطان الرجيم بسم الله الرحمن الرحيم

**Bu yazı Nureddin Yıldız’ın ‘Dünya Nasıl Dönüyor?’ başlıklı derslerinin Mukaddime başlığı altında incelediği 4 dersin özetinden hareketle yazılmıştır.Kişisel yorumlara yer verilmiştir.Dersin 1. Kısmı yapılacak derslerin özeti olduğu için çok uzun tutulmamıştır.

Mukaddime 1

Öncelikle bu dersin ana başlığını açmak ihtiyacı hasıl olmuştur.Dünya nasıl dönüyor konusu elbette
coğrafi olarak incelenmeyecektir.Dünya nasıl dönüyor sorusunu neden yanıtlama ihtiyacı hasıl olmuştur? Çünkü dünya normal olarak insanın etrafında döndüğü bir dünya değil bir topaç gibi ucu sivri bir şekilde insanın başının üzerinde dönen bir dünyadır.Bu vesileyle diyebiliriz ki; günümüzün dünyası bir topaç gibi Müslümanın başını kazımaktadır.

Günümüz dünyasını ve içinde bulunan bir Müslümanın durumunu daha iyi kavrayabilmek için şu örnekten hareket edelim; bir gün bir ailede dede, büyükanne ve torunlar ve anne otururlarken düşmanlar geliyor ve evin etrafını sarıp ateşe veriyorlar.İçeridekiler bundan bir haberler iken en son bir torun camdan dışarıya bakıyor ve ‘galiba ateş yanıyor’ diyor.Dışarıya bakan ahali evin dört bir yanının alev aldığını görüyor ve biçare bir şekilde evin içerisinde oturup yanmayı bekliyorlar.İşte günümüzde Müslümanların durumu aynen bu şekildedir.Dışarıda bir ateş çemberi gün geçtikçe bizi yakıyor.Biz de içeride namaz kılıyor, hacca gidiyor, ibadetimizi yapmaya çalışıyoruz.Ümmetin durumuna kayıtsızız.

Ümmetin durumunu biraz camdan dışarı bakabilenler görebiliyorlar  ve bu ateş çemberinden yanmadan çıkamayacağımızı anlayabilmektedirler.Ümmetin bu noktadan niye sıyrılamadığını anlamak zorundayız.Bu yüzden yapmamız gereken ödevler ve bu ödevlerin yanında eksikliklerimizi bilmemiz ve düzeltmemiz lazımdır.Bunları sıralayacak olursak aşağıdaki gibi bir tablo önümüze çıkmaktadır.

1-) İslam’ı kendi kutumuza daraltma hatası

Çevremiz camiler, hocalar ve bu amaç uğruna mücadele eden vakıf ve derneklerle doludur.Fakat ne yazık ki her fert kendisine bir kutu edinmiş ve kutusuna sığdırabildiği kadar İslam’ı alıyor.Köyün ortasında bir ev, evin 100 metre ötesinde bir cami, caminin de 200 metre ötesindeki bir tarlaya sıkıştırılmış bir din İslam’ın fotokopisi bile olamaz.Yarın Merih’te hayat bulunsa, Merih’e de taşınması için gönderilmiş bir İslam’ın bu kutuya hapsedilemez.

2-)Müslümanların  başına büyük felaketleri açanların unutulması

İmdi şüphesiz batılı ülkelerin bir ünü var.Örneğin kızım İngiltere’ye gidip 6 ay kalsın da dil öğrensin gibi umudu batılı ülkelerde arama var.Halbuki insanlığı sömüren, kendisinden başka herkesi kölesi gibi gören bunu da açık açık söylemekten çekinmeyen İngiltere’ye-Batı’ya- bu derece bir izzet-i ikram olması hazmedilemeyecek bir durumdur.Çanakkale’yi ne kadar da çabuk unutmaktadır insanoğlu…Bizi gelip bölüp, parçalayan, hilafeti ilga eden, Müslümanları perişan hale düşüren batıyı insanoğlu ne kadar çabuk unutmaktadır?Aynı Batı Çanakkale’ye gelip 6 kalmış ve bizden neler neler almıştır.Kim bilir o kız gidip 6 ay kalsa ondan neler neler alacaktır.

3-) İslam’ın bir köşesinden tutulmasının yeterli görülmesi

Bir köşesinden tutulmuş bir İslam, İslam değildir.İslam için kurumlar kuran, vakıf ve dernekler oluşturan, İslami bir nesil yetiştirdiğini ilan eden insanların, Allah’ın dininin farklı yorumlanmış biçimlerinden sadece ikisini alıp diğerleri ile uğraşamam demesi çok yanlış bir tutumdur.
Filanca tarikat bizim makul gördüğümüzü makul görmediği için batıl, falanca tarikat bizle aynı düşünmüyor diye batıl, gibi yüz oluşumunda birbirine batıl dediği batılcılardan oluşmuş bir tarikat bizim dinimiz olabilir mi acaba? Biz dini Allah’ın indirdiği ve peygamberinin yaşadığı şekilde istemekteyiz.

4-) İslam’a hizmetin sadece hocaların görevi olarak görülmesi

Maalesef Müslümanlar arasında yaygın bir yanlış düşünce bulunmaktadır.Bu da İslam’a hizmetin sadece vakıflarda, derneklerde görevli din görevlilerin görevi olarak görmektir.Bir yerde bir insan ölünce insanların dilinde direk cennetlik zikredilmekte, kimse bu durumda cehennemden bahsetmiyor.Herkes kendisini, yakın bir arkadaşını cennete layık görüyor.Fakat İslam’a hizmete gelince kafasındaki kanı hep din görevlilerinin bu işi  yürüteceğidir.Neden cennet herkesin oluyor da cennete girmenin sebebi olan İslam’a hizmet sadece belirli bir kesimin oluyor?

5-) İmanına hizmeti hiç düşünmeyip hep imanından hizmet bekleyen müminlerin yaygınlığı

Dünya’daki insanlar 3 gruba ayrılırlar; müminler, kafirler ve münafıklar.Mü’minler hayatlarını İslam’a göre şekillendirme gayreti içerisinde olan insanlardır, kafirler bunun tersi yolu seçmişlerdir, münafıklar ise çıkarları hangi yöne meylederse o yola gidecek olan insanlardır.Fakat bu asırda grubun en hayırlı insan türü olan müminlerin de 2 gruba ayrıldığını söyleyebiliriz; imanına hizmet eden samimi müminler ve imanlarından hizmet bekleyen kelepur müminler.Müminlik kayıt alınarak, form doldurularak yapılan bir iş değildir.Müminlik bu yola canla başla kendisini feda edenlerin işidir.Bedelini ödemediğimiz, uğruna can ve malımızı tüketmediğimiz, ihlaslı ve samimi bir şekilde eşimizden, çocuklarımızdan vakit ayırmadığımız bir dünya da ettiğimiz iman ne işe yarar? Buradan bir beklenti içinde olmak imanından bir beklenti içinde olmayla muadildir.

6-)Dünya topaç gibi başımızın üstünde döndürülüyor

Mümin bir akıl depremi geçirmektedir.Bu akıl depreminde dinimizin bazı noktalarında sarsıntılar meydana gelmiştir.Bu noktalar ise;

1-) Allah’a itimadımız sarsılmıştır.
2-) İslam’ın geleceği konusunda itimat sorunu ortaya çıktı.

Geçirdiğimiz akıl depremi sonucunda Allah’a olan itimadımız ciddi biçimde etkilenmiştir.Küfrün saldırıları karşısında kimisi kader yok dedi, kimisi hadisi inkar etti.Bu noktada açık ayetler olmasına rağmen insanoğlu bunu yapmıştır.Bunlara hurafe deyip kendisi getirdiği açık sistem ile herşeyin düzeleceğini sanmıştır.Allah’a güvenmemiştir.

Müslümanların dünyadaki durumuna bakacak olursak ciddi bir hüsran tablosu bizi karşılamaktadır.Bu noktada insanoğlu yeise kapılmaktadır.Halbuki İslam’da yeise yer yoktur.Ümitvar olmak vardır.Ümmet-i Muhammed, halifesi başında, ezanı okunan, Kur’an’a göre yasa çıkaran –izm’leri olmayan bir düzene olan itimatlarını kaybetmişlerdir.

Mukaddime 2

İslam bütün insanlığın ortak dinidir.Evrenin ortak projesinin adıdır.İnsana indirilmiştir.İnsan dinini tüm evrene yaymakla yükümlüdür.İslam hayatın her alanına hükmeder.Siyasetin alanına din adamı karışamaz diye bir şey var mıdır? İslam bu dünyanın sadece camilerinin adı değildir.Camileri ile kısıtlı kalamaz.Hatta bu yöre diğer yöre, Arap yarımadası ile de sınırlı kalamaz.Tüm ‘insanlık’ dinidir.

Bu noktadan hareketle Araplar başta olmak üzere İslam hiçbir şeyle kısıtlanmayacak bir dindir.Filancanın dini değil, insanın dinidir.Falancalar bu dinin üzerinde proje yapamaz.Bu din insanlığın ortak muhatabıdır.Bu dinin sahibi Ümmet-i Muhammed’dir.Önderimiz Hz. Muhammed ve daha sonra onun arkasından gelen sahabelerdir. İslam ifrat ve tefrite düşmeden Kur’an ve Sünnetten kopmadan yaşanır.İfrat ve tefrit noktasına örnek verecek olursak; bir zamanlar üniversite okuyan genç kızlar fakültelerine alınmıyor idi.Bunun için protestolar, kavgalar meydana geldi.En son malum zihniyet pes etti.Genç kızlar rahat bir şekilde başörtüsünü takmaya başladı.Ancak bu kez de başörtülü ile başörtüsüzü ayırt edemez olduk.Bir ifrat söz konusu idi, şimdi tefrit başladı.İslam ifrat ve tefritten uzak yaşanır ve herkesin endişesi olmalıdır.

Biz burada Ümmet-i Muhammed’in geleceğini konuşabilir miyiz? Neden konuşmayalım.İslam bizim dinimizdir.Biz bu hayat nizamı sayesinde cennete gireceğiz.Ayrıca bu din peygamberinin yaşam tarzına yaklaştıkça ifrat ve tefritten uzak durmuş olur.Müslümanlar kendi doğrularını hak kabul edip, başkalarını dışlarlarsa peygamber çizgisinden uzaklaşmış olur.Birgün ne konuştuğunu şaşıracak kadar alkol kullanmış bir adam dayak atılmak üzere peygamberin mescidine getirilmiş ve peygamber ‘bu adama neden hakaret ediyorsunuz’ diye onu sahiplenmiştir.Bu durumda görüldüğü gibi peygamberin böyle bir olay karşısında bile müsamahakar olması bize bir örnek değil midir? Bu dönemde zaten başımızda bir önder-halife- yok.Bu yüzden küçük tarikatler, cemaatler, vakıflar, dernekler olacaktır.Ancak bu vakıflar, dernekler İslam’ın amacı değildir amacına binaen oluşturulmuş araçlardır.Bu tarikatin başındaki adam peygamberden sonra en yetkili kişi değil, peygambere bağlı bir kişidir.

İnsan mükerrem bir varlıktır. Nedir mükerrem olmak; mükerrem saygın demektir.İslam insana değer verir.Öyle ki siyah Bilal ile, beyaz Ebubekir aynı safta cenk edebilirler.Öyle ki; kafirin dahi yüzüne tokat vurulası yasaklanmıştır.

İnsanoğlunun mükerremliğinin bir başka kanıtı da şudur ki; Allah yeryüzünün halifeliğini insanoğluna bahşetmiştir.Daha önce dağlara sunulan bu teklifi dağlar kaldıramamıştır ve insan oğlu bu teklife karşı ‘peki Ya Rab’ diyerek bu teklifi kabul etmiştir.Bu teklif karşısında insanoğluna kainattaki tüm nimetler sunulmuştur.Bu tüm nimetler karşısında insanın bir yeri fethedip Allah’ın kainattaki talebini yerine getirdim diyemez.Çünkü bütün kainattaki nimetler ile bu durum kıyaslanamaz.

Temel Esaslarımız

İslam’ın yeryüzünde gerçekleştirmeyi istediği 5 temel esas vardır.İslam’ın şartları da bu 5 şeyi gerçekleştirmek içindir. Bedir, Uhud gibi hadiseler de bu 5 şey için yapılmıştır.Aslında İslam namına yapılmış bütün olaylar da-namaz kılmak, oruç tutmak, Endülüs’e ordu çıkarmak- gibi olaylar da bu 5 şeyin gerçekleştirilmesine yönelik idi.
-Allah’ın dini tek söz sahibi olacak,
-Cana kıyılmayacak,
-İnsan aklı yönlendirilmeyecek, zarar görmeyecek,
-İnsan nesli namusla kıyamete kadar devam edecek,
-Mal helal standartlarda insanlara kavuşacak.

Bu yüzden dikkat edilmelidir ki; Allah yolunda cihad ederken öldürülen de şehiddir.Bakkalda çalınan parasını müdafaa ederken öldürülene de peygamber efendimiz ne diyor şehiddir.Eşinin namusunu kollarken öldürülen de şehiddir.

İslam’da alkole ağır cezalar bulunmaktadır.Bunun nedeni insanın beyninin diri tutulmasını sağlamaktır.Alkol insan vücuduna zarar vermektedir.Allah’ın dinini insanlar ayakta tutacağı için

İslam öldürmemeyi ilke edinmektedir.Allah Kur’an’da kim ki bir insanın yaşamasına katkıda bulunursa tüm insanlığı yaşatmış gibidir, kim ki bir insanı öldürmüşse tüm insanlığı öldürmüş gibidir diyor.İmdi varın siz düşünün Kabil kaç milyon insanın katilidir.7 milyon denir ama 7 milyon şimdi var.Tüm insanlık 7 milyon değildir ki…

İnsan yeryüzüne Allah’ın muradını gerçekleştirmek gönderildi ve Allah bununla birlikte insanoğluna ‘hadi gidin kendi projenizi geliştirin, uygulayın’ demedi.Allah insana bir çalışma takvimi bahşetti ve buna göre yaşayacaksınız dedi.Bununla birlikte sizlere ‘şeytan’ denen bir imtihan gönderdim dedi ve şeytanın bizi sonsuza kadar rahatsız etmesini istedi.Çünkü dümdüz yolda hiçbir şoför ilerleyemez.Hiç kimse rampası ve virajı olmayan dümdüz bir yolda ilerleyemez.Şeytan o günden beride plan yapmaktadır.Allah insanoğlunu gönderirken Levh-i Mahfuz’da yazdığı hayat planı –ki ona Kur’an denmektedir- ne kadar eskiyse şeytanın planları da o kadar eskidir.Ümmet-i Muhammed kadar değil, Hz. Adem (a.s)’ e kadar dayanmaktadır.Çünkü İslam ilk insanla birlikte başlamıştır.

İşte bugün insanoğlunun karşılaştığı bütün  problemler şeytanın hileleri ve onun tuzağıdır.Herşeyi Yahudi’ye yıkıyoruz.Olur mu öyle şey! Bir araya gelemeyecekler diye Kur’an ayeti var.Yahudiler ipsiz sapsız kimsenin selam vermediği asi tipler olunca şeytan tarafından kullanılmaya müsait kimseler haline geldi ve şeytan projelerinde onları kullandı.Ümmet-i Muhammed’in bölünmüşlüğü bir şeytan projesidir.Tabi Ümmet bugün bunları çözdü.Bu adam bizleri böyle kandırıyor artık kanmayalım dediler.Bundan mütevellit kimse  yarın mahşer gününde Allah’ın huzurunda ‘şeytanın planları çok fenaydı’ diyemeyecek.Allah ‘ben size İblis’e dikkat edin dememiş miydim’ diyecek.Allah insanı mükerrem bir varlık olarak yarattı.Daha sonra ona yeryüzünde bir görev verdi.Kainat senindir, sadece burası değil, ‘gez, dolaş, tebliğ et’ dedi.

Medine İslam Toplumu

Medine’ki ümmet kim idi?

-Allah’ın dinini yeryüzünde bir hayat sistemi kurmak için kuruldu.
-Allah bu ümmete sorumluluk verdi.Hem bireysel olarak sorumluluk verdi hem de toplumsal olarak sorumluluk verdi.Allah bu ümmete yüklediği emanet sorumluluğunu gerçekleştirmek için bu devleti kurdurdu.Herkes toplumsal ve bireysel olarak sorumluluk aldı.Dolayısıyla hanımının namusunu düşünmeyen de sorumluluk dışında kalacak, ümmetinin namusunu düşünmeyen de sorumluluk dışında kalacaktır.
-Yardımlaşma eksenli bir toplum kuruldu.İnsan olarak eksik olarak yaratılmaktan kaynaklanan bir muhtaçlık ile insanlar arasında yardım eksenli bir toplum kuruldu.Cihad edemeyen kadının yerine, erkek cihada gitti.Ev işlerini yapamayan erkek yerine, kadın bu işleri hakkıyla üstlendi.Buna benzer şeyler ile insanoğlu birbirlerinin eksikliklerini örttü.Kelam Allah’a mahsustur, o bütündür, tamdır.İnsanoğlu eksiktir.Ancak bu eksiklikte Ümmet olduğunda kenetleniyorsun ve bir sorun kalmıyor.Bu ümmetin orijinal halidir.
-Medine’de kurulan devlet İslam’ı yüceltirken insanlık üzerinden yüceltti.İnsanlık üzerinden bir toplum yüceltildi.Bunun için kıstas olarak melekler alınmadı.Melekler alınsaydı hayali bir din yaşanmış olurdu.Kim olduğuna bakılmadan insanlık ölçü tutuldu.Birgün peygamber efendimizin önünden bir cenaze geçerken, efendimiz ayağa kalkıyor.Bunu gören sahabeler soruyor. ‘Neden ayağa kalktınız? Bu cenaze bir Yahudi’nin idi.Bunlar zaten yaramaz adamlar’ Bu söz üzerine efendimiz ‘Bir can, insan değil miydi’ diyor.İşte bizim dinimizin özünü oluşturan model olan, Medine İslam Devleti’ndeki insan anlayışı buydu.
-İmtihan için yaratılmış kullar tarafından kuruldu.Kilometrelerce öteden gelinip kurulan devlet İslam toplumunun ilk şablonuydu.Bu şablonda peygamberimiz vefat etmeden birkaç saat önce Medine’nin dışında ordusu beklemekteydi.Peygamberimiz bu ordunun başına 17 yaşındaki Musab Bin Umeyr’i atadı.Cihad’dan dönülürken peygamber aslında en büyük cihadın şimdi başladığını nefisle cihad etmenin önemini vurgulamıştır.Bu noktada peygamberimiz aile eşrafına zulmedilmemesi gerektiğini, kardeşlik hukukunun korunmasının gerekliliğini ve Medine’yi dış güçlere karşı savunmanın önemini vurgulamıştır.

Ümmet 2 çeşittir. –Davet Ümmeti ve İcabet Ümmeti-

Peygamber Efendimiz ile bizatihi tanışıp O’nun davetiyle İslam’a girenler ki bunlara Ebu Cehil de dahildir.Bu gruba davet ümmeti denir.

Bir de peygamber efendimizin çağrısını bizzat duymadan kendisinin ‘Muhammedun ResulAllah’ olduğunu kabul etmiş bir ümmet vardır ki bu gruba da icabet ümmeti denir.

Peki bu ümmetin mantığı nasıl olmalıdır.Ümmet mantığında reis tektir.Hz. Muhammed’dir.Bunun arkasında örgütlenmiş topluluklar muhakkak vardır, olmalıdır.Fakat hiç kimse bu ümmetin önderi değildir.Ümmet diye bir derdimiz olmalıdır.Böyle bir şuurumuz olmalıdır.Gelinler hanımefendi, damatlar da Müslüman ve iyi de bir işleri var deyip geçiştirilemez.Ümmet diye bir derdimiz olmadıkça samimiyetimizi ispat edemeyiz.Bu ümmette emeklilik diye bir şey yoktur ve şu 3 esas bulunmaktaydı;

-Ümmet-i Muhammed’in iman eden bir halkı vardı.
-İman edenlerin hür yaşayacağı kendilerine ait toprakları vardı.
-İman edenlerin yaşam tarzlarını belirleyen kendilerine ait bir sistem vardı; Kur’anı- Kerim.

Ümmet-i Muhammed’de iman eden bir halk kitlesi, o kitleyi taşıyan bir toprak, arazi parçası ve bu sistemde yaşayacak bir hayat nizamı var idi.Bu 3 şeyi veyahut herhangi birini kaybedersen ümmet topal olur.Öncelikle ümmetin iman eden bir halkı olmalı, ardından ümmet o toprakta kiracı değil, ev sahibi olmalı.İslam bir yerde yaşıyorsa orayı kendisi sahiplenmeli.O yüzden Müslüman bir toprağı fetheder, kendisine yurt yapar, diğer insanların da orada yaşama hakkına saygı duyar.


Mukaddime 3


Ümmet’in dünü, bugünü ve yarınını konuacağız.Bu noktada ümmetin yaşadığı problemlere teker teker değinmemiz gerekiyor.

Bu ümmet büyük bir Endülüs faciası yaşamış bir ümmettir.Endülüs faciası yaşadığımız o günlerde ümmetin bir başka kolu İstanbul’da yeni bir medeniyetin beşiğini kurmakla meşgul idiler.Bir kalemiz yıkılırken diğer kalemiz kuruluyordu.Fakat bugün görüyoruz ki; ümmetin bütün kalelerinde çökme ve sarsıntılar meydana gelmektedir.Endülüs’e mersiyeler yazıldı ama bugün görüyoruz ki İslam aleminin her bir köşesinde ayrı ayrı mersiyeler yazılması gerekiyor.Camide secdeye kapanan her bir Müslümanın Kabe’nin şubesi olan bir binanın altında secdeye kapandığını unutmaması gerekiyor.Akli ve kalbi olarak Kabe ile bağlantısı olmayan binalara cami veyahut medrese denemez.Ümmet-i Muhammed yöreselleştiği müddetçe Allah’ın razı olduğu bir ümmet olmayacak.Tarikatimiz, mezhebimiz, partimiz, grubumuz değil, Ümmet-i Muhammed gitmektedir.

Ümmet-in yaşadığı problemleri peyderpey ele alacak olursak; ümmet İslam’dan soğumuştur.Bu tespit yapılırken camilerin çokluğuna, Batılı ülkelerin İslam’ı bir din olarak kabul edişine bağlı değildir.İslam topraklarında yaşayan ve ‘Müslümanım’ diyen birey İslam’dan kopmuştur.Hacca giden Müslüman artmıştır .Fakat Hz. Muhammed’in veda hutbesini tatbik edecek Müslüman çoğalmamıştır.Burada zikredilmesi elzem birinci husus; falanca –izm, filanca –izm, Nusayrilik ve mezhepler adı altında İslam’dan doğrudan doğruya bir kopuş vardır.İnsanlar şeriatten soğumuş, beşeri sistemler kılıfında Allah’ın nizamına karşı gelir olmuşlardır.Namaz kıldığı halde İslam’ın devlet idaresine hakim olmaması gerektiğini düşünen nesiller türemiştir.

Birçok vakfın, derneğin, şahsın toplantıları toplantı salonlarının dışına çıkıyor olabilir.İslam adına verilen tavizlerin bir sonucu olarak bunlar ortaya çıkmıştır.Ancak bu taraftan bakılınca Birleşmiş Milletler de bir İslam bloğu bulunmamaktadır.İşin garibi Arap bloğu bulunduğu halde bir İslam bloğu bulunmamaktadır.Bu noktadda İslam Arap’ın olsun gibi bir tutum sergilenmektedir.

Bu kopuşun en tehlikeli yanı da kopuşun hissedilmeyişidir.Meselenin sadece camilerin içerisinde yaşanıyor oluşudur.İslam dünyasındaki teknolojik gelişmeler-Kabe’yi 5 vakit internetten izleyebilmemiz vs.- İslam’ın büyümüş olduğunu zannetme hastalığı vardır.
İkinci durum ise; Müslümanların iki yüzlü politikalarıdır.Seçim zamanı köyüne yol yapılıp yapılmayacağına bakılarak oy veren, Ramazan’da Allah’ın sevgili kulu olan ancak Şevval 1’den itibaren özgürüm diyen, bankaya ekonomik sebeplerden ötürü bağlı bir Müslüman…Hz. Ömer’in yakalasa Medine’den kovacağı Müslümanlar şimdi takva ehli olmuşlardır.Kendisini Ümmet-i Muhammed’den sayan ancak söze başlayınca ‘Ah bu Araplar’ diyerek başlayan ve ‘Ulan şu Kürtler’ diyerek bitiren Müslüman…

Bütün bu karamsar tabloya rağmen Allah’a şükürler olsun ki; 1920’lerden itibaren ‘durun ey insanlar, etmeyin eylemeyin’ diyen bir grupta çıkmıştır.Zaten bu döneme bakmak çok zordur.Baktığın zaman gözüne toz kaçmaktadır.Ancak şöyle bir dikkatle incelediğinde tozun dumanın arasında bir Hasan El Benna’yı görebiliyorsun, dağı taşı kendisine ibadet etmek için mesken etmiş Said Nursi Hazretlerini görebiliyorsun.İhtilalin çetin şartlarında şeriat yasalarından gram taviz vermemiş Ali Haydar efendiyi görebiliyorsun.Bu hareketlerin kimisi cemaatleşti, kimisi 10-20 yıl sürdü, kimisi ise hala devam ediyor ama elhamdülillah bir etki bıraktılar.

Bugün Ümmet-i Muhammed’in 2 türlü düşmanı vardır.

Bunlardan birincisi İblis’tir.Ümmet-i Muhammed insanlığın son gemisidir.İnsanoğlu bu gemiye binerse kurtuluşa ve selamete erecektir.Ancak İblis yaptığı planlar ile bu gemiye binmek isteyen insanların aleyhine çalışmaktadır.İblis insanoğlunun Allah’a yönelmesine karşılık olarak alın bende interneti icad ettim demiştir adeta…

İkincisi ise cephenin önünde görünen geçici birliklerdir.Amerika, İngiltere, İsrali gibi devletler İblis’in geçici mangalarıdır.Yarın  İblis’in bunlarla işi biter, başka bir şey çıkarır ortaya.Bu noktada da bir gerçek vardır ki; hep bu etiket ülkeler konuşulmaktadır.Hiç kimse Malezyalı, Endonezyalı Müslümanlara kan kusturan Hollanda’yı konuşmuyor.Ayrıca bir zamanlar Portekiz insanlığın başına belaydı.Burada biz asıl meseleyi insanlığın son gemisinin Ümmet-i Muhammed olduğunu ve düşmanın bu gemiyi batırmak istediği olarak özetleyelim.Bir isim önemli değil.Görünen gerçek vardır ki; bugün İslam ümmeti mağluptur.Allah’ın kitabında yazan adaleti yeryüzünde hakim kılamıyorsa bugün İslam ümmeti mağluptur.Bu mağlubiyeti İngiliz’in masa başında kurup yıktığı devletlerin tablosunda görebiliriz.

Bir şeye dikkat ediniz. Ürdün, Irak, Suriye’den aşağı doğru inin ve göreceksiniz ki bütün ülkelerin bayrakları 3 aşağı 5 yukarı aynıdır.Haritayı önlerine koyup sınırlara karar vermişlerdir ve ayrıç bu ülkelere ayrı ayrı 10 tane renk bulma zahmetine dahi girişmemişlerdir.Birinde bayrak çift başlıdır, diğerinde çizgiler farklı şekillerdedir.Bu şekilde İslam ümmetini devletlere ayırmışlardır. ‘Kim şu kadar Osmanlı askeri öldürse ona devlet verdik’ diyecek kadar küçülmüşler ve bunu utanacak bir politika gibi görmemişlerdir.

GÖSTERMELİK OLARAK SUUDİ ARABİSTAN’I HARİÇ TUTUP HİÇBİR DEVLETTE İSLAM’I RESMİ DİN OLARAK KABUL ETMEYİP, LAİK SİSTEMİ KURMUŞLARDIR.ÜMMET-İ MUHAMMED’İN HİÇBİR BELDESİNDE EZAN SESİ SUSMADIĞI HALDE, EZAN VE NAMAZ SERBEST OLDUĞU HALDE DEVLET DİNLE HİÇBİR YERDE BARIŞMADI.

Suudi Arabistan ise bir istisna idi.Orada sistemli bir yapı kurdular.Suudi  Arabistan’ın liderlerinin abdest aldığına bir Allah kulu şahid olmamıştır.Ancak devlet İslami kurallara göre yönetilmektedir.Suudi Arabistan BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni imzalamayan tek ülkedir.Ancak buna rağmen hiçbir devletin çıkıpta Suudi Arabistan’ı eleştirdiğine şahid oldunuz mu?Bir fıkıh kitabında ne yazıyorsa Suudi Arabistan’da uygulanıyor .Fakat ‘acaba şeriat’ denilen ülkeler topa tutulurken Suudi neden eleştirilmiyor? Suudi Arabistan’da Aramco diye bir petrol şirketi kurdurmuşlardır.Amerika ve İngiltere buranın ortağıdır ve saraya belli bir miktar para buradan gitmektedir.

Bir başka tespit ise; Müslümanların bu hazin durumları arasında ‘Hayır! Bu böyle değil böyledir, sonunda Allah galip olacaktır’ diyen insanlar da çıkmıştır.Bu çıkışta bugün hayırla yad edeceğimiz bir isim Seyyid Kutub’tur. Herkesin evine çekildiği bir zamanda O, ‘El- mustakbelu Lihazed-Din’ adında kitap yazmıştır. ‘Gelecek İslam’ındır’ kitabı basit bir miting konuşması değildir.Hakikaten gelecek İslam’ındır.Allah sonunda muhakkak galip gelecektir.

Bir başka aydın hareketi ise; Said Nursi’dir.Said Nursi, Seyyid Kutub’un yaptıklarını uzun soluklu bir şekilde yapmıştır.O zamanların büyük tehlikesi şimdi ise karşılığı hiçlik olan Komünizm’e karşı yaptığı hamleler etkilidir.Fakt eserlerinden anlaşılıyor ki; Seyyid Kutub bireyin imanına yatırım yapmıştır.Bu eksiklik veyahut yanlılşık değildir.Ancak Seyyid Kutub  bütün dünyayı gören gözüyle inceleyip Gelecek İslam’ındır demiştir.Birisi topluma diğeri bireye yoğunlaşmıştır.Burada birbirini tamamlayan iki hareket görülmektedir.

Bu ümmet öyle badireli günler atlattı ki; 19 sene boyunca ezanı dinleyemeyen, çocuklarına Kur’an çalıştırmak için penceresine tahta çaktıran bir dönemi yaşamıştır.Bu iki hareket o dönemde insanlığın ümidini korumuştur.

Mukaddime 4

Dünya’nın dönüşünü Kur’an gibi, Kur’an’ın gözüyle anlamak zorundayız.Rabbimiz, namazları ihmal etmeyin, doğru dürüst olun derken dünyanın başımızda döneceği bir kitap mı indirdi bizlere?
Öncelikle dinimiz şahsiyete indirgenemeyecek bir dindir.Yani dinimiz şahısların dini değildir.O yüzden nerde bu Selahattin, nerde bu Alpaslan, ümmetin yiğitleri nerede diye sorular soruyorlar.Peki bu yiğitler olmasaydı imamınız zafiyete mi uğrayacaktı.Ashab-ı Kiram başta olmak üzere ümmetin bütün yiğitleri bu silsilenin içinde birer örnek şahsiyetlerdir.Fakat hiçbir zaman dinimiz şahsiyetlere bağlı değildir.Keşke çocuklarımıza bu yiğitlerden önce Kur’an’ın ayetlerini anlatabilseydik.
Kritik soru şurada saklıdır ki; biz Kur’an’ı beğeniyor muyuz? Yoksa ona iman mı ediyoruz?
Peygamber Efendimiz sahabelerine ‘infak edin’ dediği zaman hiçbir sahabe ‘acaba’ diye bir soru sordu mu? Hiç tereddüt ettiler mi? Cennet şu dağın eteğinde dediği zaman dahi o dağın eteğine ellerindekini atıp koştular.Hiçbir zaman ne arar cennet şu Uhud’un eteğinde demediler.

Bizde Allah ve ‘Allah’ kelimsi neyi temsil ediyor? Allah-u Teala’nın esma ve sıfatlarını çocuklara ezberletmek çare midir?

Birincisi Allah kemal sıfatının sahibidir.Kemal sıfatı Allah’ın bir eksiği bulunmadığı anlamına gelmektedir.

İkincisi Subhan sıfatının sahibidir.Subhan eksiklik, güçsüzlük ve pasiflikten uzak manasına gelmektedir.

Üçüncüsü sonsuz kudret sahibidir.Allah güç sahibidir.Allah çok güçlüdür diyemeyiz.Bunun yerine her güç Allah’tandır diyebiliriz.

Dördüncüsü  Allah bir şeyi murad ettiğinde O’nun önünde kimse duramaz.Eğer Allah Musa’yı göndermeyi murad etmişse önünde Firavun değil kimse duramaz.Eğer birşeyleri göndermemişse henüz vakti gelmemiştir ya da göndermeyi murad etmemiştir.

Beşincisi Allah’ın hükmü kaldırılamaz bir hükümdür.Şimdi burada ‘ama İslam kaldırıldı’ diyenlere bakalım İslam kaldırıldı mı yoksa Allah öyle mi emretti.

Altıncısı Allah birşeyi istiyorsa muhakkak olur, istemiyorsa muhakkak olmaz.

Yedincisi Allah bir sözü verirse onu muhakkak yerine getirir ve Allah verdiği ahdi muhakkak yerine getirecektir.O ‘siz kendinizi değiştirmeye gayret ettiğiniz zaman ben de sizi değiştiririm’ demiştir. Toplum olarak ümmet olarak Allah’ın dinine sarıldığımız vakit, hilafeti hak ettiğimiz vakit Allah söz vermiştir.

Sekizincisi Allah deyince aklımıza ilk gelmesi gereken şeylerden biri, imanımızın mecburi hakikatlerinden biridir; Allah her şeyi bilir, geçmişiyle geleceğiyle, pozitifi ve negatifiyle bilir.Allah bir şeyin olmuş halini, olmamış halini her yönüyle bilir.
Allah bir şeyi emrederken; örneğin cihad edin derken de, ‘Allah bir şeyi planlarsa onu galip bitirir derken de  1400 senelik İslam tarihine bakıp konuşmadı Allah.Bu rakamlar bizim rakamlarımız.Bizim sığ aklımızın ürünüdür.Bize göre bu kadar uzun gelen rakam Allah’ın yanında bir hiçtir.O yüzden hangi had ile ‘Hani Allah galipti?’ diyebiliriz.

Bu 8 gerçek ile  Allah’a iman ediyorsak iman ettik.Şimdi Allah’ın kitabına dönüyoruz.

A maddesi; Allah ile Kur’an arasında herhangi bir şüphemiz var mıdır? Olabilir mi? Allah yüzde yüz Kur’an’ı, Kur’an yüzde yüz Allah’ı karşılar.Kur’an kelimesi yüzde kaç Allah’ı gösteriyor sorusuna yüzde 99 dersek o yüzde 1 küfür payıdır.

B maddesi; İmanımız katidir.Bir mümin Allah’ın varlığından, O’nun kudretinden, azametinden şüphe edebilir mi? Haşa, maazAllah.

C maddesi; Peki Kur’an’dan şüphe edilebilir mi? Kur’an’ın herhangi bir ayetini kabul etmemek Allah’ı o oranda tanımamak değil midir?Kur’an’ın şu veya bu ayetini tartışmaya açmak o derece Allah’tan şüphe duymak değil midir?

Bu üçlü formülden şunları elde edebiliriz;

Bizim için Allah=Kur’an, Kur’an eşittir Allah ise Kur’an’ın hangi ayetini tartışmaya açabiliriz veyahut reddedebiliriz? Tartışana  mümin diyebilir miyiz? Hatta Kur’an’ı yüelteyim derken ResulAllah’ı itibarsızlaştıramaya çalışmak nasıl açıklanabilir?

Güçlü bir peygamber müşrikleri yendiği zaman hiçbir vaatte bulunmadı.Sıra Bizans’ta, sıra Roma’da demedi.O güçsüz olduğu zaman vaatte bulundu.İstanbul’un fethine işaret etti.İşte mümin insan Resul-i Ekrem ‘benim ümmetim servet sahibi olacak’ dediği zaman bu adam peygamber ve Allah adına konuştuğuna göre asla yalan söylemez deyip iman edenlerdir.

Biz zannediyoruz ki Kur’an’ı Kerim’i müşriklere tam anlatamadığımız için iman etmiyorlar.Hayır halbuki peygamber onlara birçok delil göstermişti ve onlar ‘Pes be Muhammed’ demediler.Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır.Dağın kendilerine doğru yürüyüp geldiklerini görünce secdeye kapandılar ve dağ durunca tekrar Hz. Musa’yı yormaya başladılar.İnsanlar mucize görmedikleri için değil, teslimiyet zor bir mesele olduğu için iman etmek istemiyorlar.

Demokratik, seküler, liberalist, kapitalist, şu ist, bu ist gibi mefhumlarla kirletilmiş beyinlerimizi bir an olsun odaklayalım da şu ayete bir bakalım; müşrikler ikide bir peygambere gelip, madem Allah bu kadar büyük hadi indirsin azabını o halde diyorlardı. Allah ise şu ahdi verdi.

‘ALLAH SÖZÜNDEN CAYMAYACAKTIR.’

Takvimler ne kadar işliyor Allah’ın yanında? Yüzyıllar gelip geçiyor ve bu Allah katında saniye bile değil.Sen dairede 700. Turu attığını sanarsın ama dairenin merkezinde Allah’ın kaderi vardır.
Bugün sorun mümin olduğumuz halde Allah’a iman ettiğimiz halde şu izm bu izm le beyinlerimizin kurcalanmış olmasıdır.Bu kainatın dönüşü Allah’a göre olacak sen de keyfini süreceksin.Parmağı koparken bile sahabi ne demişti;

‘EY SEN PARMAK! ALLAH YOLUNDA KOPUYOR OLDUKTAN SONRA ACI MI VERECEKSİN BANA?’

Bu takvimi Allah’a göre işleyenlerin hesabıdır.


                                                                                                                Alican Yeniçeri
                                                                                                            Mart 2017, ANKARA




KAYNAKÇA:
1-) https://www.youtube.com/watch?v=Jyjm5wTAUg0 
2-) https://www.youtube.com/watch?v=ahGTjYjsKYE&t=1976s 
3-) https://www.youtube.com/watch?v=c9RMJJ6H4eY&t=1137s 
4-) https://www.youtube.com/watch?v=LXiXSBE-8JI&t=1s 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder