25 Aralık 2016 Pazar

BEN NE DER?

Parlamenter(Meclis) sistemin eksikliklerinin, yanlışlıklarının ve aciz kaldığı durumlarının tartışıldığı ve yeni bir sistemin gerekliliği üzerine kafa yorulduğu şu günlerin tarihi olduğu kanısındayım.Çünkü seçmen eğer referandum yapılırsa-ki yapılacak- kendi zamanındaki seçmen olmayan neslin geleceğini belirlediği gibi o nesilden sonraki nesillerin de geleceğini belirleyecektir.Bu anlamda günümüz seçmeninin vereceği karar tarihidir.Ben bilhassa gençler olmak üzere içinde vereceği kararı muhakeme eden her bir yurttaşın konuyu iyi okuması, akademik olarak kavraması yani propagandadan etkilenmeden hüküm vermesi taraftarıyım.Bu noktada önemli derecede yayılıp giden ama kimseyi rahatsız etmeyen bir karın ağrısından bahsetmek istiyorum.Bir tane İslami bir sivil toplum kuruluşu kalmadı ki başkanlık sistemi hakkında bir çalışma yapmamış olsun.Bu gayretler olumludur ancak karın ağrısı şuradadır; bu STK’lar olayı akademik çözümleyip mantıklı olan sistemin bu sistem olduğunu ileri sürmeyip -meseleyi divan edebiyatı, kitleleri de halk edebiyatı zümresi şeklinde yorumlayıp- akademik camiadan propaganda dilini iyi kullanan hatta bunun için piyasaya sürülmüş bir hoca çağırıp propaganda yoluyla başkanlık sistemini halka adeta sindirtmeye çalışmaktadır.Hatta aynı şekilde başkanlık sistemi bu ülkede diktatörlüğe dönüşür gibi sığ bir tavırla konuyu eleştiren muhalefetin STK’ları da aynı tutum içerisindedir.Bu bir siyasi hizip işidir.Siyasi hizip desteklediği bir düşünceyi açıklar ve propaganda yoluyla sindirtme eğilimindedir.Bu tavrı elbette eleştirmiyorum çünkü siyasi hizibin çalışma mantığı budur.Fakat bir sivil toplum kuruluşunun çalışma mantığı özellikle düşünce kuruluşu olan veya eğiliminde olan bir sivil toplum kuruluşunun çalışma mantığı bu olmamalıdır.Mantıklı olan her insanın zaten parlamenter sistemi desteklemeyeceği aşikardır.Hatta mantıklı her insanın destekleyeceği hükümet sistemi başkanlık sistemidir ve bilhassa İslami hassasiyetlere sahip konuyla ilgili çalışmalar yapan STK’ların bunun ‘nasıl’lığını iyi çözümlemesi ve aktarması gerekmektedir.

Meclis Sistemi

Latince ‘parlamento’ sözcüğünden Türkçe’ye girmiş bu kavram, bir topluluğu temsil etmek adına yine o topluluk tarafından seçilmiş bir kurul olarak tanımlanmaktadır.Bu tanıma binaen bir kurulun  parlamento olabilmesi için içinde bulunduğu toplum tarafından oy çokluğuyla seçilmiş olması gereklidir.Bu kavram Türkçe’de çoğunlukla ‘meclis’ olarak kullanılmaktadır.Meclis monarşik sistem altında ezilen halkların o dönemde güçlü bir sığınağı olmuş ve 18. Yüzyılın sonlarında çıkan bu kavram 19. Yüzyılda sistemleşmiştir.Sistemi ilk kullanan ülke İngiltere’dir ardından monarşi ile yönetilen bütün ülkelere bu sistem hakim olmuştur.Meclis sistemini iyi kavrayabilmek için kuvvetler ayrılığı ilkesini çözümleme ihtiyacı hasıl olmaktadır.Konuyla ilgili araştırmalar yapıp muhtevaya son şeklini Montesquieu vermiştir.Montesquieu anayasaya bağlı olarak hareket edecek bir devlet nizamında kuvvetlerin muhakkak ayrılması gerekliliğini savunmuştur.Kuvvetler ayrılığı devlet iktidarının hukuki anlamda işlevlerinin aralarında işbirliği bulunan farklı organlar tarafından yerine getirilmesidir.(Özbudun, 2008:183)Diğer bir ifade ile, devletin yasama, yürütme, yargı işlevinin birbirine karşı bağımsız organlar tarafından görülmesidir.(Teziç, 2003:393)*Alıntılayan (Akgül, 2010). Meclis sisteminde kuvvetler ayrılığı yumuşak bir şekilde uygulanmaktadır.Yürütmenin içinde bulunan kişiler aynı zamanda yasama erkinin de bir üyesidir.Yasama erkinin belirlenmesinden sonra mecliste oy çoğunluğuna sahip grup yürütme erkini(hükümeti) oluşturmakla görevlidir.Oluşturulan bu erk, meclise karşı sorumludur ve kanun teklifi hazırlama ve sunma yetkisine sahiptir.Sunulan teklif mecliste görüşülür ve karara varıldığında hükümet bunu ilan eder.Meclis sisteminde hükümet, meclisin feshini devlet başkanından talep edebilir aynı şekilde mecliste hükümetin işlerini denetleyebilir ve gerektiğinde sorumluluğunu da tayin edebilir.Meclis sisteminde yürütme erki çift başlıdır.Bu başın bir kanadı devlet başkanı, diğer kanadı başbakandır.Devlet başkanı-cumhurbaşkanı- partiler üstü genel bir temsil makamıdır ve siyasi olarak sorumsuzdur.Meclisten geçen tasarıların yasalaşmasında onay yetkisi devlet başkanına aittir.Buna ek olarak, seçim kazanmış bir veya daha fazla partiden oluşmuş hükümet yürütmenin diğer kanadını temsil eder.Hükümetin başkanlığı başbakan tarafından deruhte edilir ve tüm siyasi sorumluk bu erkin üzerindedir.

(Cumhur)Başkanlık Sistemi

Ülkemizde her daim zikredilen ve yasa teklifinin bu doğrultuda verildiği ve adına ‘Türk tipi başkanlık’ adı verilen partili cumhurbaşkanlığı-başkanlık sisteminin içinde geçiyor- modeline geçmeden önce ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde sistemleşen başkanlık hakkında ABD merkezli genel bir değerlendirme yapalım.Başkanlık sistemi, hem yürütme organının başı hem de devlet başkanı olan başkanın, sabit bir süre için halk tarafından seçildiği ve yasama organının başkanı düşüremediği, başkanın da yasama organını feshedemediği bir sistem olarak tanımlanmaktadır. (TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı, 2015)Başkanlık sistemi ile yönetilen ülkeler arasında Latin Amerika ülkeleri, İran, Güney Kore, Endonezya, Azerbaycan gibi ülkeler de gelmektedir.Bu ülkelerin başkanlık sistemini yorumlayış şekilleri ve yönetim modellerinde nüanslar görülmektedir.Ancak başkanlık sistemini sistematik bir biçimde işleyecek olursak bazı genel yargılar ortaya çıkarabiliriz.İlk olarak başkanlık sisteminde sert bir kuvvetler ayrılığı vardır.Devletin başkanı ve dolayısıyla ona bağlı yürütme kurulu farklı, halkı temsil eden mebuslar farklı seçilir.Bu iki kurul birbirine karşı bağımsız olmakla birlikte yasama, yürütmeyi denetleyebilir.Yani yürütme yasamayı keyfi feshedemeyeceği gibi yasamanın da yürütme üzerinde denetimden öte yetkisi yoktur.Buradan anlamamız gereken; halkın reyleriyle seçilmiş bir meclis ve bunun dışında yine halkın reyleriyle başa gelmiş bir devlet başkanı vardır.Meclis yasa çıkarma faaliyetleriyle hemhal olurken, devlet başkanı bunun deruhtesiyle ilgilenir.Genellikle devlet başkanı bu sistemde kanun çıkaramaz-istisnai ülkeler vardır-.Devlet başkanı aynı zamanda bir siyasi parti genel başkanıdır ve başkanı olduğu siyasi parti meclise mebuslar çıkardığı için devlet başkanı kanun çıkarma işini partisinden mebus olan şahıslar üzerinden yapar.Her mebusun kanun teklif etme hakkı vardır ve kanun meclisten geçtiği takdirde başkanın bunu veto yetkisi bulunmaktadır.Veto halinde yasa meclise geri döner ve tekrar kabul edilebilmesi için hem senatonun hem de temsilciler meclisinin 3’te 2 çoğunluğu gerekir.

Yasama ve yürütme birbirlerine karşı sorumlu değildir ancak bunların yaptıkları işlerde birbilerine karşı uyum ihtiyacı hasıl olmaktadır.Bu da Amerika geleneğinde ‘checks and balance’ sistemi olarak adlandırdıkları ‘fren ve denge sistemi’ ile çözülür.Fren ve denge sisteminde yasama ve yürütme arasındaki uyumsuzluk/koordinesizlik senato ve kongrenin belli noktalarda müdahil olmasıyla giderilir.Bu noktalar; atamalar, bütçe-ki bu nokta çok önemlidir, başkanın hazırladığı  bütçe meclisin onayına tabiidir-, veto hakkı-yukarıda bahsedilmişti-, uluslararası antlaşmalardır.

Başkanlık sistemini şu haliyle yorumlayacak olursak meclis sistemi ile arasında ne gibi farklar göze çarpmaktadır?İlk olarak hükümet etkindir.Meclis sisteminde hükümet yürütme yetkisini hem devlet başkanı ile paylaşır hem de meclise karşı sorumlu bir pozisyondadır.Bu yüzden çalışmalarında daima zayıf kalmaktadır.Ancak başkanlık sisteminde yürütme kimseye karşı sorumlu olmadığından ve etkin çalışabildiğinden ötürü hem daha fazla inisiyatif alabilir hem de alınan kararları hızlı bir şekilde uygulayabilir.Meclis sisteminde olduğu gibi koalisyon sorunu yoktur.Yasama erkine seçilen mebusların çoğunluğu devlet başkanını bağlamaz.Yani devlet başkanı ‘başkan’ sıfatıyla devletin başına geçerken, başkanlığını yaptığı hizip meclise diğer hiziplere nispeten bir azınlıkla girebilir.Bu da demek oluyor ki; koalisyon denen ve genellikle ülkelerin-özellikle ülkemizin- gidişatına olumsuz etki eden bir durum ortadan kalkmış olacaktır.Bu noktadan hareketle vatandaş devletin başına kabul gördüğü bir şahsı getirebilecekken aynı zamanda kabul gördüğü başka bir hizbi de yasama erkine gönderebilir.Bu durum koalisyon gibi bir baş ağrısına olumlu bir çözüm getirebilecekken, bu yönüyle başka bir baş ağrısı yaratabilme potansiyeline sahiptir.-Ancak bahsi geçen bu durum daha çok kişisel bir sorundur-.Başkanlık sisteminin başka bir olumsuz yanı da iki kuvvetinde-yasama, yürütme- halka dayanan meşru bir gücü vardır.Bu iki güç kriz anında birbirlerine karşı ‘ben gücümü halktan alıyorum’ tavrına bürünebilir.Bu noktada devlet başkanının kapsayıcı bir siyaset izlemesi ve devletin kuvvetler arasındaki fren ve denge sistemini deruhtesi elzemdir.

Türkiye’de meclise sunulan yasa değişikliği teklifine gelecek olursak, öncelikle Türkiye’ye gelecek sistemin adının başkanlık olmayacağı, muhtevasının da birebir ABD tipi başkanlık sistemini taşımayacağı kesindir.Zaten böyle de olması gereklidir.Amerika bizim sistem kopyalamamız gereken bir ülke değildir.Çünkü yapı itibariyle Türkiye’den farklıdır.Eyalet sistemi sorunu yoktur.Bilhassa eyaletsizlik sorundur.Çünkü ABD adından da anlaşılacağı üzere farklı farklı devletçiklerin bir araya gelip oluşturduğu bir devlettir.Türkiye’ye gelecek yeni sisteme başkanlık denilebilir.Çünkü yürütme ‘Cumhurbaşkanı’ sıfatıyla başkanlık edilen bir merciide toplanılacaktır.Bu merciinin kanun çıkarma yetkisi olmayacak, bu yetki mebuslara verilecektir.Ancak Cumhurbaşkanı bütçe hazırlama görevini üstlenebilecektir.Bütçenin kabulü için meclisin onayı şarttır.Hükümetin sunduğu teklife göre, Cumhurbaşkanı devlet başkanı sıfatıyla yürütmenin başı olacak ve bir siyasi hizip üyesi veya başkanı olabilecektir.Cumhurbaşkanı yardımcılarını ve üst düzey kamu görevlilerini atamaya yetkilidir.Aynı şekilde yürütme erkinin yapısında bulunan bakanlıkların kurulması, kaldırılması, içeriğinin ihyası, görevleri, yetkileri yine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenecektir. Meclis daha önce de bahsedildiği gibi yasama faaliyetini yürütecek tek organdır.Aynı zamanda bu organ yasanın kaldırılması veyahut düzenlenmesi ile de ilgili mercii olacaktır.Meclis milletlerarası yapılan andlaşmaların onayını verecektir.Para basımına, genel ve özel af ilanına, savaş kararını almaya yetkili organdır.

Neden Cumhurbaşkanlığı Sistemi?(Bu sistemin içeriğine ilişkin mevzulara yeri geldikçe değinilecektir)

Anayasaya göre konuşacak olursak ülkemiz 93 yıldır meclis sistemi ile deruhte edilmektedir.Ancak malumdur ki işin arka planının bu şekilde olmadığı aşikardır.1950’ye kadar süren tek parti hükümranlığına meclis sistemi demek zordur.Bu dönemde var olan yönetim şeklini ‘meşru monarşi’ olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.Ardından 2014’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra girilen sürece de meclis sistemi tanımını yapmak zordur.Bu sürece ‘yarı başkanlık’ veyahut ‘fiili başkanlık’ tanımı zannediyorum ki daha yerinde olacaktır.

Tanzimattan bu yana girilen süreçte  yapılan birçok inkılap sosyolojik yapıyla bağdaşmamamıştır.93 yılda zühur eden birçok hadise de göstermektedir ki; tercih edilen bu sistem de yapıyı tatmin edememiştir.Özellikle bu süreçte oluşan sıkıntılara meclis sisteminin cevap bulmakta aciz kalması ülkeyi darboğaza sürüklemiştir.11 Eylül 1980’de 115. kez girilen cumhurbaşkanlığı seçimi de nafile sonuç verince ülke ertesi güne tanklarla uyanmıştır.Aynı şekilde ülkemizde 65. Hükümet 24 Mayıs 2016 tarihinde kuruldu.T.C. Anayasası’nda yazılı olarak 4 senede bir seçimin yapılıp hükümetin kurulması gerektiğini düşünürsek, normal şartlar altında 65. Hükümetin 2118 yılında kurulması gerekiyordu fakat  93 yılda 65. Hükümet kuruldu.Bu süreçte Türkiye’de hiziplerin hükümet kurmakta bir türlü mutabık olamaması, koalisyon hükümetlerinin istikrarsız yönetimi ve ülke tarihinde karanlık bir yere sahip olan darbeler önemli ölçüde rol oynamıştır.Meclis sistemi koalisyon durumunda siyasi hizipler seçim barajını geçtikleri takdirde hükümet kurabilmek için yetkilidir.Bu yetki hiziplerin aldıkları koltuk sayısına göre sırayla verilir.Eğer seçimden birinci çıkan siyasi hizip yeterli koltuk sayısına sahip değilse, yani koalisyon şartları hasıl olmuşsa, seçim barajını geçmiş bir başka siyasi hizip ile anlaşmak durumundadır.İşte Türkiye’nin tarihinde öyle zamanlar vardır ki; milletin geleceği bu mutabakata mahkum edilmiştir.Koalisyon hükümeti kurulduktan sonra bile hükümet içerisindeki görüş ayrılıkları devletin bilhassa ekonomik gidişatını ardından toplumsal yaşantısını etkilemiş, refah seviyesi düşmüş, sokak olayları artmış, halklar birbirine kutuplaşmıştır.Elbette bu durumun tek nedeni meclis sistemi değildir.Fakat bu sistem sorunların çözümü noktasında hantal kalmıştır.Bu hantallık ülkede darbelerin yaşanmasında ‘görünen neden’ olmuştur.Silahlı Kuvvetler, 1960 ve 1980 yıllarında doğrudan yönetime el koymuş, 1971 ve 1997 yıllarında hükümeti istifaya zorlamak suretiyle yönetime müdahil olmuştur.
Malumdur ki Türkiye yek hizip hükümetleri döneminde istisnasız bir çıkış yakalamıştır.Koalisyon hükümetleri ise Türkiye için yine istisnasız bir kabus olmuştur.Bu sistem koalisyonu lağvedeceği gibi etkili ve hızlı bir karar alma mekanizması vadetmektedir.Meclis ve cumhurbaşkanı arasında ezilmiş bir hükümet yerine daha çok inisiyatif alabilen daha hızlı hükmeden bir hükümet ülkenin bekası için son derece elzemdir.Cumhuriyet Halk Partisi ve Halkların 'Demokratik' Partisi başta olmak üzere bazı muhalefet hizipleri bu sistemin Erdoğan yönetiminde bir diktatörlüğe dönüşeceği yorumunu yapmaktadırlar.Öncelikle bu mesnetsiz-dayanaksız- yoruma ‘diktatörlük’ kavramının genel tanımını yaparak cevap verelim.Türk Dil Kurumu’na göre diktatörlük tüm siyasi yetkileri tek elde toplama olayıdır.Eski Roma’dan kalma bir gelenektir.

Bir kişinin diktatör sayılabilmesi için;

-Devletin başındaki kişinin yaptıklarının hesabını vermesini ya da görevden uzaklaştırılmasını sağlayan hukuk kuralları ve geleneklerinin yokluğu,

-Mevcut hukuka aykırı bir biçimde iktidarın ele geçirilmesi,

-İktidarın bir düzen içerisinde el değiştirmesini sağlayacak mevcut hukuk kurallarının yokluğu,

-İktidarın tek kişinin elinde toplanması (Haspolat, 2003)  gibi genel durumlar gereklidir.

Baştan başlanacak olunursa teklif metni 10. Madde bize şunu der; Cumhurbaşkanı’nın bir suç işlediği iddiasıyla TBMM üyelerinin vereceği salt çoğunluk rey ile Cumhurbaşkanı hakkında soruşturma açılabilir.Meclisten seçilen bir komisyonun yapacağı soruşturma sonunda rapor Meclis Başkanlığı’na sunulur ve üye çoğunluğunun 3’te 2’sinin vereceği karar ile Cumhurbaşkanı Yüce Divan’a sevkedilir.İkinci husus Cumhurbaşkanı mevcut hukuka aykırı bir biçimde değil, yapılacak seçim ile başa gelecektir.3. hususta ise teklif metninin 8. Maddesi; Cumhurbaşkanı her 5 yılda bir seçilir.Son madde içinde söylenecek söz başkanlık sistemi içerisinde yorumlanmaya pek müsait değildir.Yürütme zaten hükümet sistemi olarak Cumhurbaşkanı ve kabinesine aittir.Bunlara ek olarak dikta rejiminin olduğu bir ülkede muhalefet partileri devlet başkanını diktatörlük ile itham edemez.Bu gruplar her söylemlerinde bunu tekrarladıkları gibi sistem ile alakalı yorumlarında ısrarcı davranmaktadırlar.

‘Diktatörlük’ ile alakalı ikinci ve aslında en önemli yoruma geçecek olursak; uzun vadeli planlar büyük devletler tarafından yapılır.Bir başka deyişle bir düzen kurgulamak ve bunu sistemleştirmeye çalışmak büyük devletin işidir.Mevcut yönetim bugün vardır ancak yarın olmayacaktır.Öyleyse sistem öyle bir kurgulanmalıdır ki yarın mevcut iktidar el değiştirdiğinde kimsenin aklında ‘şimdi ne olacak?’ sorusu kalmasın.Meclis sisteminin bu uzun vadeli misyonu taşıyamayacağı 93 yıllık karnesinde bariz bir şekilde açıktır.Dolayısıyla kendinden sonrasını da düşünen bir sisteme ihtiyaç vardır.Muhalefet hizipleri sırf  mevcut yönetime muhalefeten bu uzun dönem hayallere karşı çıkmaktadır.100 yıl sonrasını planlayan bir siyaset aklına sırf 10-15 yıllık 'diktatörlük' korkusuyla muhalefet etmek sığ bir siyaset anlayışının ürünüdür.Diktatörlük korkusunun yersiz bir korku olduğu teklif metninin 9. Maddesinden de anlaşılabilir.Madde de ‘Anayasada  münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde kanun hükümleri uygulanır.TBMM aynı konuda kanun çıkarması durumunda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir’ denmektedir.

Neden Cumhurbaşkanlığı sistemi sorusuna bir başka yanıt Türkiye’nin sosyolojik yapısıyla alakalıdır.Her türlü içtimai fikri temsil etmek teknik manada mümkün değildir.Türkiye’de siyasi hizipler maalesef belli bir grup/etnik kimlik üzerinden siyaset yapmaktadır.En kapsayıcı ve geniş kitleyi(Müslüman, Muhafazakar-bu kavram İslam'ın talep ettiği müslümanlık ile aynı değildir-, Milliyetçi, Demokrat,) temsil eden parti AK Parti’dir.Bunun dışında Türk kimliği üzerinden siyaset yapan Milliyetçi Hareket Partisi, Alevilik/Atatürkçülük gibi akımlar üzerinden siyaset yapan Cumhuriyet Halk Partisi ve Kürt kimliği üzerinden siyaset yapan Halkların Demokratik Partisi bulunur.Geçilmesi planlanan sistemde salt çoğunluk ilkesine bakıldığı, hükümet ile herhangi bir koalisyon ortaklığı bulunmadığı için muktedir olmanın tek yolu daha kapsayıcı siyaset anlayışı olacaktır.Bu noktada milliyetçiliğinin/ırkçılığın/kavmiyetçiliğin belki de değerini bugün olduğundan daha da yitirecek olması çok elzemdir.Bu ülke Fransa’nın heyecanlı gençlerinin dünyaya yaydığı bu akımdan oldukça fazla etkilenmiştir.Umudumuz ve temennimiz odur ki bu sistem ile birlikte milliyetçiliğin önemi az veya çok-tahminimce- azalacaktır.


Konu hakkında ne söylenirse söylensin her şeyin en doğrusunu Allah bilir.

Hayırlı olmasını temenni ederim.
                                                                                                           
                                                                                                            

                                                                                                           Alican Yeniçeri
                                                                                                      Aralık 2016, ANKARA














Kaynakça:

1-) TBMM, Karşılaştırmalı Hükümet Sistemleri; Başkanlık Sistemi Raporu,  ABD, Arjantin, Azerbaycan, Brezilya ve Nijerya Örnekleri
2-) Parlamenter Sistem, Şükrü Karatepe http://www.enfal.de/sosyalbilimler/p/010.htm
3-) Kuvvetler Ayrılığı İlkesinin Dönüşümü ve Günümüz Demokratik Rejimlerindeki Anlamı, Dr. Mehmet Emin Akgül, Ankara Barosu
5-) Başkanlık Sistemi, Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Teorisi http://www.anayasa.gen.tr/gozler-baskanlik-sistemi.pdf