5 Ağustos 2016 Cuma

                                   FİFTİ FİFTİ KARDEŞİM !
       

          Halil Turgut Özal…Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni o yılların ekonomi politikalarının kronikleşmiş karın ağrısı olan Komünist öğretilerden soyutlayan, ülkenin ufkunu açan bir devlet adamı.Türk devlet adamlarının yıllarca inkar ettiği Kürt ve Müslüman kimliklerini Türkiye toplumuna açmaktan çekinmeyen, uyguladığı iktisadi politikalarla 24 Ocak 1980’de bir devrimin mimarı olan ‘döneminin radikali’ bir devlet adamı.Devlet Planlama Teşkilatı(DPT)’na memur olarak girip, 1967’de aynı kuruma müsteşar olan Özal, ardından Bülent Ulusu(1980 darbe yönetimi) hükümeti döneminde ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcılığı görevine getirilmiştir.Bu iki dönem arasında iktisadi birikimini defalarca kanıtlayan Özal, o yıllardan itibaren Türkiye ekonomisinde atılan adımların kanaat önderi olmuştur.
         
           1980’li yıllar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihine bakıldığında ekonomiye tamamen farklı bir yön verildiği bir dönemdir.Bu değişimi analiz edebilmek için ’80 Öncesi ve Sonrası’ başlığı altında değerlendirmek daha doğru bir inceleme fırsatı verecektir.

-80 Öncesi ve Sonrası
        

         Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu yıllarda serbest piyasaya-devletin ekonomiye doğrudan katılımını engelleyip, müteşebbislerin desteklenmesi- açılmayı denese de o dönemde savaştan çıkmış yoksul bir halka bunun uygulanması başarılı olmamıştır. Bu dönemden itibaren Türkiye, ‘İthal İkameci Kalkınma Politikası’nı izlemeye başlamıştır. Peki bu kavram nedir? İthalatı düşürerek ithaline ihtiyaç duyulan bir ürünü içeride üretip ihracatı artırmayı amaçlar. İlk bakışta hoş görülen bu kavram uygulamada -üretilecek o ürünün bileşenlerinin yine dışarıdan tedarik edilmesinden dolayı- başarılı olamaz. Daha sonraları dünyada oluşan ekonomik belirsizlik sebebiyle hükümet, ‘Devlet Eliyle Kalkınma’ politikasını uygun görür. Bu çerçevede Kamu İktisadi Teşebbüsleri(KİT) kurulur.1950’li yıllarda Türkiye, Menderes hükümeti ile bir dışa açılma sürecini yaşasa da başarılı olamaz. Ardından gelen 1960 askeri müdahalesinden sonra Türkiye yeniden ithal ikameye maruz kalmıştır.İthali ikame etme anlayışı yanlış öğrenilip milli menfaatlere değil de kişisel çıkarlara yönelik uygulandığından ötürü ülke bu süre içerisinde karaborsa cehennemine dönmüş, ekonomik olarak iflasa kadar gelmiş ve bir kaos ortamı oluşmuştur.Buraya kadar bahsedilen iktisadi kavramlar büyük ölçüde devlet desteklidir.Bu yüzden bu dönem ‘Komünist’ öğretilerin gölgesinde kaldığımızın göstergesidir.73 ve 78 yıllarında Dünya’da yaşanan petrol krizleri, 74 Kıbrıs Barış Harekatı ve sokak gösterilerinin de etkisi ile Türkiye, ekonomisini toparlamak için 24 Ocak kararlarını ardından sosyal düzeni toparlamak için 12 Eylül darbesini yaşamıştır.
         
        O dönemde devlet eliyle icra edilen ekonomiden rahatsız olan tek isim Özal değildir.Süleyman Demirel’in konu hakkındaki fikirleri Özal’dan çokta farklı değildir.79 senesinin sonlarında bir azınlık hükümeti kuran Demirel, Özal’ı Başbakan müsteşarı olarak görevlendirip tam yetki ile donatmış ve Özal’dan ekonomideki bu kaosu sonlandıracak bir kanun tasarısı istemiştir.Halk arasında ’24 Ocak Kararları’ diye bilinen istikrar paketi Özal ve ekibi tarafından hazırlanıp, Demirel hükümetine sunulmuş ve hayata geçirilmiştir.24 Ocak kararları Türkiye’nin bir ekonomik programı kapatıp başka bir ekonomik programı hayata geçirmesi hasebiyle önemlidir.Türkiye bu paketle Liberalleşme dönemine girmiştir.

24 Ocak İstikrar Paketi ve Olumlu-Olumsuz Sonuçları
         

         Malum sebeplerden ötürü açıklanan paket, makroekonomik açıdan Türkiye’nin içe kapanıklığını kırıp artık dışa açılma hedefini ve ihracata dayalı sanayileşme politikası güden maddeler içeriyordu.KİT’lerin verimliliğini kaybettiğini ve pasivize edilmesini içeren paket, devletin ekonomiden doğrudan müdahalesinin çekilip yerine müteşebbislerin desteklenmesini, dışa kapalılık nedeniyle oluşan döviz darboğazını aşmak için yabancı sermayenin ülkemize teşvik edilmesini, fiyat durumunun piyasadaki arz-talebe göre şekillenmesini-bir malın alıcısı çok ise satıcının onun fiyatına zam yapma durumu-, toplu iş sözleşmelerinde uygulanan yüksek ücret artışının enflasyona sebep olduğu gerekçesiyle fiyatla orantılı gitmesi gerektiğini ve faiz hadlerinin de piyasaya bırakılması gerektiğini temel olarak içermektedir.Kısacası Özal, Türkiye’yi gelişmiş ülkelerin politikalarına entegre etmeye çalışmıştır.Paket uygulamaya konulduktan sonra yıllık ortalama yüzde 5 gibi bir büyüme oranı gerçekleşmiş, Toplu Konut desteği, Sosyal Yardımlaşma gibi bütçe dışı fonlar açılmış, ve Kemal Sunal’ın filmlerinde gördüğümüz kuyruklar sona ermiştir.
       
         24 Ocak İstikrar Paketi Cumhuriyet tarihinin en radikal kararıdır.Tabii ki bu kararlar her daim istediği gibi gitmemiş ve gerek karar alınmasında gerekse uygulamada yapılan görmezden gelmeler ile bir kısım güçlenirken, bir kısım ezilmiştir.Örneğin, para, sermaye sahiplerinin elinde toplanmıştır.Böylece hem gelir adaletsizliği oluşmuştur hem de yüksek reel faizle beslenen sermaye grupları, hiçbir şey üretmeden yıllarca halkın sırtından faizle geçinmişlerdir.Bunlar olurken ithalatın önündeki engellerde kısıtlandığından ötürü ithalat gitgide artmıştır.Böylelikle dış ticaret açığı-ihracatın ithalatı karşılayamaması sonucu oluşan zarar- yeniden görülmeye başlanmıştır.
        
         Ayrıca, sosyal ve siyasi alanda İslami kimliğini koruyan Turgut Özal, iktisadi işlerine bunu yansıtmamıştır.İslam’da para bir ‘araç’tır, ‘mal’ değildir.Hem Kambiyo yoluyla hem de günlük hayatta ki serbestlik nedeniyle parayı ‘mal’ olarak kullanma yani faiz o dönemde çok yaygınlaşmıştır.İslam’da ne bunun ne de faiz kadar acımasız olan gelir adaletsizliği düzeninin yeri vardır.
       
         Her şeye rağmen Özal, getirdiği farklı bir bakış açısıyla ülkesini dünya ile tanıştırmış, sanayileşme sürecine ivme kazandırmış, halkını kıtlık kuyruklarından çıkarıp refaha kavuşturmuştur.Daha sonra Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı görevlerinde bulunan Özal, o döneme kadar asker kökenli soğuk yöneticiler yüzünden alışılagelmedik bir şekilde ‘Allah zenginleri sever’, ‘Benim memurum işini bilir(nasıl geçinecek sorusuna cevaben)’, ‘Fifti Fifti Kardeşim’ gibi unutulmayan sözleri ve samimi tavırlarıyla halkın gönlünde taht kurmayı başarmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder