70'LER DÜNYA EKONOMİSİ
Dönem dönem iniş çıkışlara sahne olan dünya ekonomisi 1970’li yılların
başlangıcından itibaren daha ciddi bir dalgalanmaya sahne olmuştur.1970’lere 2.
Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan bir kalkınma ile giren dünyanın belirleyici
ekonomileri, sonraları krizden dolayı durgunlaşmış bununla beraber birçok Gelişmekte Olan Ülkeler ve Az Gelişmiş Ülkeler de bu krizlerden ciddi
biçimde etkilenmiştir.
1970’lerin dünya ekonomik trendi 1973 yılına
kadar farklı bir seyirde, bu tarihten sonra farklı bir seyirde gitmiştir.1973
yılından öncesi ise temellerini 2. Dünya Savaşı’na dayandırmaktadır.Henüz bu
savaş bitmeden, savaşın getirdiği felaketlerden iyi ders çıkaran Batılı
devletler, ABD’nin öncülüğünde iktisadi ve siyasi örgütlenmeye gitmiştir.(OEEC/OECD*,BM) Bunlara
daha sonra Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği (OPEC) de dahil olmuştur.2. Dünya
Davaşı sonuna kadar birçok Gelişmiş Ülke sömürge faaliyetlerini
sürdürdüğünden sanayi sektöründe reforma gidememiştir.Savaş bitiminde sömürgeyi
bırakıp sanayileşme politikası güden birçok devlet altın çağını yaşamıştır.Bu
sanayileşme politikasında strateji olarak birçok Gelişmiş Ülke ithal ikame politikalarını sistemine
empoze etmiş, 1970’lere doğru da ihracata önem vermiştir.Sanayileşen gelişmiş
ülkelerde ortaya çıkan bir diğer faktör de, ekonomide devlet rolünün hızla
artmasıdır.Bu artışta eğitim, sağlık gibi kamusal alanlarda yapılan
harcamaların ve yapılan yol, baraj gibi külfet gerektiren altyapı
çalışmalarının payı büyüktür.OECD ülkelerinde GSYİH** içinde devlet harcamalarının payı 10 puanlık bir artış göstererek
1973 yılında %40’lara dayanmıştır.Bu durum ise sonradan sanayileşmeyi
tamamlayan güçlü ekonomileri bile enflasyona karşı hassas bir noktaya
düşürmüştür.Ayrıca bu dönemde ekonomi üzerine teoriler değer görmüş İngiliz
ekonomist John Maynard Keynes döneme damgasını vurmuştur.
En nihayetinde 1970’lerin başında
sanayileşme göze çarpmakta, buna bağlı olarakta hizmet sektörünün ekonomideki
payı genişlemekte, tarım ise gitgide değer kaybetmektedir.Sanayileşme sürecinde Kapitalizm ciddi rol alırken, ekonomik hamlelerde devlet payının artmasından dolayı Sosyalist kuramlarda etkili olmuştur.
1973 yılında ise bu gidişat ters yüz
olmuş, öncesinin aksine dış borçlar, talep donukluğu, ödeme planında
dengesizlikler oluşmuştur.Tabi bütün bunların kilit noktasında 1973 öncesi
sanayileşme ile ekonominin merkezine oturan PETROL vardır.OPEC, 1973’lerin
sonlarına doğru düzenlediği konferansta aldığı bir kararla petrol fiyatlarına
%70 zam yapmıştır.Bu karardan başta Az Gelişmiş Ülkeler olmak üzere birçok ülke olumsuz yönde etkilenmiştir.Sanayileşmiş Ülkeler bile petrol alımı güçleştiğinden ekonomileri durgunlaşmış, ham maddeye
talepleri düşmüş ve dolayısıyla Az Gelişmiş Ülkeler ve
Gelişmekte Olan Ülkelerin ihracatında ciddi bir düşüşe sebep olmuştur.Bu sebeple ülkeler dış
borçlanma yoluna gitmiş ve zamanla dış borcu, başka bir dış borçla kapatmaya
çalıştıklarından ötürü ödeme dengesinde
ciddi açıklar meydana gelmiştir.Bu dengeyi iyi ayarlayan bazı Gelişmekte Olan Ülkeler ise ihracata
yönelik politikalara uyum sağlamış ve ithal ikame politikalarıyla süreci
atlatmaya çalışmıştır.Ancak ithal ikame politikaları yanlış hükümetlerle
birleşince 1970’ler bu ülkelere de dış borçlanma getirmiştir.
Petrol fiyatlarındaki bu ani artış ülkelerin bankacılık sistemlerini de
vurmuştur.%70’lik zamla beraber Bretton Woods’un sabit kur sitemi*** çökmüş ve küresel anlamda GSYİH’nin çeyrek
yıllık dönemlerde arka arkaya negatif büyümesine neden olmuştur.Bu çöküşle
beraber ülkeler IMF’nin desteğiyle bu krizi atlatmaya çalışmışlardır.IMF krizin
aşılması adına bu ülkelere yapısal uyum programları hazırlamıştır.Bir bakıma emperyalist politikalar güden bu programlar bilhassa Gelişmekte Olan Ülkelerden kamu harcamalarını kısması, serbest piyasa
ekonomisine geçmesi, parasının değerini düşürmesi gibi birtakım isteklerde
bulunmuştur.Dış borç servislerinin uygulanamaması ise 1980’lerde bir
uluslararası kriz halini almıştır.
1974-75 yılları dünyanın önde gelen ekonomileri için bir buhran dönemi
olmuştur.Bu ülkelerin satın alma kapasitesi neredeyse yok olmuş dolayısıyla bu
alt kısımlara da ciddi şekilde yansımıştır.OPEC ülkeleri ise satın alma
kapasitesini gitgide arttırmıştır.
Bu gelişmeler devam ederken 1979 yılında bir petrol krizi daha yaşanmıştır.Böylece
petrol ithalatçısı Gelişmekte Olan Ülkelerin dış borçları daha da derinleşmiş, uluslararası
enflasyon artmıştır.Uluslararası enflasyona karşı Sanayileşmiş Ülkeler birtakım politikalar
izlemiş ve yükselen fiyatları çıkarları leyhine çevirmeye çalışmışlardır.Bu gibi
gelişmelerin sonucunda dünya ticaret hacmi daralmış ve dış ticaret sınırları
Gelişmekte Olan Ülkeler aleyhine dönmüştür.Güney Kore gibi ülkeler ihracat politikaları izleyip,
yeniden yapılandırmalara başvurmuştur.Dünyadaki büyük ekonomilerin yoğun
gayretlerine rağmen 1973 ve 1979’da petrolle başlayan ekonomik kriz, Sanayileşmiş Ülkeler ve Gelişmiş Ülkeler üzerinde ciddi durgunluğa sebep olmuş, Gelişmekte Olan Ülkeleri dış borç batağına sürüklemiş,
potansiyeli olmayan Az Gelişmiş Ülkelere de ciddi darbe vurmuştur.1980’lere gelindiğinde
ülkeler bünyelerinde tasarruf programı oluşturup petrolü daha tutumlu
kullanmaya başlamışlardır.Böylece petrole talep normalleşmiş ve petrol
fiyatları normal seyrine dönmüştür.Bu dalgalanmadan tabi ki her ülke aynı
ölçüde etkilenmemiştir.OPEC ülkeleri fiyatlardaki ani yükselişle yüklü miktarda
kar sağlamışlardır.
Görüldüğü gibi 1970’lerde dünya ekonomisinde sanayileşme önem
kazandığından petrol büyük bir rol oynamakta, ekonomik sistemlerde belirleyici
bir etken olmaktadır.1970’lere sanayileşmiş ülkelerin gelişme yarışı içinde
giren dünya 1973 ve 1979 ekonomik krizleriyle sarsılmış, genel anlamda
kazanılan ivme yavaşlamış, hatta bazı ülkeler için yok olup negatif yönde bir
eğilim göstermiştir.
Şubat 2015/ANKARA
*Ekonomik
Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
**Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
***Ayarlanabilir Sabit Kura Dayalı Uluslararası Bir Para Sistemi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder