Kut'ül Amarre
Tarihimizde Sabık Harb-i
Umumi-Birinci Cihan Harbi- muhakkak ki çok ehemmiyetli bir yere sahiptir. Bu
harbin neticesi sadece kadim devletimiz Osmanlı üzerinde müessir olmamış,
evvela Alem-i İslam’ı bilahare tüm cihanı teshir altına almıştır. Kabil-i
teshir olmayan-boyun eğmesi mümkün olmayan- neticeler cereyan ettiren Harb-i
Umumi tecriden-sadece- hudutların tağyir edilmesiyle-değiştirilmesiyle- neticelenmemiş,
mahaza-bununla birlikte- külli bir tebeddüle-değişim- mahal vermiştir. Harb-i
Umumi’ye taalluk eden-ilgili olan- hususları tetebbu-analiz etmek- edecek
olursak, muhakkak ki kuvvet-i maneviyyemizi biş-ter-daha çok- harlandıracak vakalar
ile mülaki olacağız-karşılaşacağız-. Çanakkale vakası, Enver Paşa ve
acemiyanlarının Kafkasya’ya sürdüğü ve hezimet ile neticelenen Kafkasya
hadisesi, Seyyid onbaşı hadisesi vesaire…Lakin bir vaka zuhur etmiştir ki; bu
vaka hemana-tıpkı- Çanakkale vakası gibi ehemmiyetlidir. Harbin seyrini tebdil
eden-değiştiren- bu vaka tarih kitaplarımızda yazmaz. Ona bedel-bunun yerine-
Osmanlı’nın ‘malül merdüm-hasta adam-’ olduğu, itilaf devletlerine
mütenazıren-karşısında- nasıl mağlup olduğu, icmal-kısacası- inkılabın
hadisat-ı ahkamına-hükümlerine zemin oluşturacak hadiseler- binaen bir tarih
okutulur. İmdi, tarihimizde şems gibi intizar eden bu hadiseyi tetebbu edelim.
(Buradan gayrı safsata Türkçe lisanı efzunter-daha fazla- istimal
edilecektir-kullanılacaktır-.)
Savaş öncesi duruma bakarak cihan ve
Osmanlı namına birkaç kelam edelim; devletimizin başında İttihatçılar
bulunmaktaydı. 2. Abdülhamid’i tahttan indiren bu güruh, kaybedilen toprakları
geri alma ümidiyle, yani toy bir zihniyetle, zuhur eden bu savaşa Osmanlı’yı da
dahil etmişlerdir. Bu noktada nazar-ı dikkatiyenizi celb edecek olursak;
Osmanlı’nın girilen cihan harbinde kullanacağı büyük bir etken şahıs
mahiyetinde-Abdülhamid Han’dan sonra rumuzi şahsiyetler halife olarak başa
getirilmiştir.- ortadan kaldırılmıştır. Halife dünyadaki bütün Müslümanların
reisidir. Afrika’da, Güneydoğu Asya’da İngiliz ve malum güruhların sömürüsü
altında ezilen bütün Müslüman beldelerinde halifenin bir selamı gözlerin
İstanbul’a çevrilmesine yetiyordu. İşte bu durum İngilizleri oldukça rahatsız
ediyordu. Bu durum çerçevesinde dünyaya
bakacak olursak Avrupa’da en küçük devletin bile bir sömürgesi bulunmaktaydı.
Cihana bir bölüşme havası hakimdi. Sanayi devriminin de tesiriyle ülkeler,
sömürü ülkelerinden ham madde ve işgücü göçürebilmek için bölünecek pastadan
bir pay kapma yarışında idi. Tabiidir ki bu yarıştan Osmanlı etkilenmeyecek
değildi. Mülkiyetinde bulundurduğu topraklar dünyanın en verimli ve
sevkülceyşi-stratejik- toprakları idi.
Netice olarak Cihan Harbi başladı ve
ittihatçıların heva ve hevesleri doğrultusunda harbe İttifak Taifesi ile
beraber girildi. Kavmiyetçi fikriyatlar ile Osmanlı’dan ayrılan toprakların
geri alınması amaçlanmış iken yaşanan hadiseler daha fazla küçülmeye sebebiyet
verdi. Bu harb boyunca Çanakkale hadisesi ve günümüz Irak topraklarında bulunan
Kut bölgesinde ciddi zaferler kazanılmıştır. Bilhassa Kut bölgesinde emsali
görülmemiş bir zafer kazanmamıza rağmen bölge kaybedilmiştir. Bunun sebebini
farklı bir başlık altında tetebbu etmek daha sahih olacaktır.
Cihan Harbi sırasında Akdeniz’de gezen Goben
ve Breslav gemileri bir anda rota değiştirerek Çanakkale’ye yöneldiler. Osmanlı
hükümeti ne hikmettir ki; bu gemileri kendi malları olarak gösterip onlara
Yavuz ve Midilli isimlerini verdiklerini ilan etmiştir. Çanakkale Boğazı’nı
geçen gemilerde kömür ikmali yapama ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu gemilere kömür
veren şirketin adı da ‘Cityness’ dir. Bir İngiliz şirketidir. Yani
anlayacağınız ortada çok büyük bir oyun vardır. Bu hadise ile birlikte Osmanlı
harbe resmen dahil oldu. Bu harb boyunca Çanakkale İngilizlerin yediği ilk
darbedir. İkinci darbe de Kut bölgesinde atılmıştır. Fakat Kut bölgesinde
alınan bu zafer sıradan bir zafer değildir. Bu vakanın nev’i şahsına münhasır
sebepleri olduğundan unutturulmaya çalışılmıştır. Bu harb İngiliz tarihindeki
en ciddi mağlubiyettir ve İngilizler tarihinde hiçbir zaman bu kadar perişan
duruma düşmemişlerdir.
Irak, İngilizler için yeraltı
kaynaklarının yanı sıra Hindistan’da kurduğu sömürü imparatorluğunun güvenliği
için oldukça önemliydi. Ayrıca 2. Abdülhamid’in hayata geçirdiği Hicaz-Yemen
demiryolu ağı İngilizlerin ‘üzerinde güneş batmayan’ idealleri için bir tehdit
idi. İngilizler bölgeyi ele geçirdikten sonra burayı Hindistan’daki cunta
yönetiminin eline vermeyi planlıyordu. İngilizler Irak seferini başlattıktan
sonra Osmanlı’ya karşı bir üstünlük kurup bölgeyi Bağdat’a doğru ilerlemeye
başladılar. Çok geçmeden takviye alan Osmanlılar bu ilerleyişi durdurdu.
Ardından 6 Kasım 1914 günü başlattıkları saldırı ile bir kasabayı ele geçiren
İngiliz ordusu tekrar ilerleyişe geçti. Durumu haber alan Osmanlı ordusu Enver
Paşa’nın emriyle Irak birliklerinin başına Süleyman Askeri Beyi getirdi.
Süleyman Askeri Bey, yerel halkı örgütleyerek İngilizlere karşı bir mücadelede takviye
yaparken, İngilizler Mısır’daki kuvvetlerini de bölgeye sevkedip bölgedeki
gücünü kolordu seviyesine çıkardı. Osmanlı,
Nasıriye’yi ele geçirilip, Şuaybiye’deki İngiliz bölgesine
saldırdı.Ancak imkansızlıklar yüzünden bölgede çetin geçen mücadele sonucu
Osmanlı birliği peyderpey eridi. Büyük kayıplar verilerek bölgeden çekilmek
zorunda kalındığında Süleyman Askeri Bey durumu gururuna yediremeyerek intihar
etti. Bu hadiseden sonra Irak ordusunun başına Nureddin Bey tayin edildi.
Bundan sonra bölgedeki İngiliz birlikleri Amarre ve Nasıriye’yi ele geçirip
işgale devam ettiler. Nureddin Bey Kut’ül Amarre’nin güneyinde Essim bölgesinde
savunma tekmili almıştı. İngilizler Essim’in güneyindeki Al-i Garbiyye’ye 12
Eylül’de girdi ve Osmanlı’ya ağır kayıplar verdirdi. Ardından meydanı boş bulan
İngilizler Kut’ül Amarre’ye girdi ve Basra’ya açılan su yollarının kontrolünü
eline aldı. Tabi Bağdat’ın kontrolü ele geçirilmeden buralara sahip olmak
imkansızdı ve ordu Bağdat üzerine yürüyüp Aziziye’yi ele geçirdi. Bağdat artık
görünüyordu. Osmanlı bölgeden düzenli bir çekilme gösterdiği seyri vererek çekilirken
aynı zamanda savaş düzeni alınıyordu. Osmanlı birlikleri Selman-ı Pakt’da harb
düzeni almışlardı. Aynı zamanda İngiltere Harb Nazıriyesi’nden-Savaş Bakanlığı-
ard arda Bağdat’a girme emirleri geliyordu. Buna binaen, General Tonchen 14
Kasım’da Bağdat üzerine harekat başlattı. Aynı anda Osmanlı Erkan-ı Harb
Reisliği-Genelkurmay Başkanlığı- Irak, Musul ve İran’daki birliklerini
birleştirip 6. Orduyu teşkil etti ve başına Alman Mareşal Golps tayin edildi.
Bu duruma itiraz Nureddin Bey itiraz etti ve Enver Paşa’nın emriyle Halil Bey’e
vazife verildi.-Bu ismi unutmayalım. Enver paşa’nın kendisinden bir yaş küçük
amcasıdır.Müteveffa zümrenin hışmına uğrayan kahriman bir insandır.- Osmanlı
ordusu kaydettiği ilerleme sayesinde Kut’ül Amarre önlerine kadar gelip şehri
kuşatma altına aldı. Bu noktada İngilizlerin hesapladığı tarih kuşatmanın 1 ay
kadar süreceğiydi. Ancak kuşatma imkansızlıklara rağmen 5 ay sürdü ve Osmanlı girdiği
çatışmalarda büyük başarı kaydetti. Kut’ül Amarre’ye hemen hergün saldırılıyor,
İngiliz birlikleri yıpratılıyordu. Güneyi abluka altına alıp su yolları ile
bağlantıyı kesti. General Tonchen, Umumi Karargah’a geçtiği mesajda İran’a yol
alan Rus birliklerinin yol değiştirip Kut’ül Amarre’ye saldırmasını istedi. Rus
general Baratov’un yapacağı saldırı bir işe yaramayacak, Osmanlı ordusu Rus
birliklerini derdest edecekti. Nureddin Bey ile Halil Paşa arasında iş bölümü
yapılmış, Halil Bey kuşatmayı devam ettirecekken, Nureddin Bey de gelecek
yardımları engelleyecekti. İngilizler bölgeye çıkarabildikleri yardım gücüyle
Osmanlı’ya karşı harekete geçtilerse de bunda başarılı olamadılar. Netice
itibariyle Halil Paşa İngilizlere mektup yolluyor ve teslim olmaları çağrısında
bulunuyordu. General Tonchen 1 milyon sterlin, bir daha Osmanlı’ya karşı
katiyyen cenk etmeme ve elindeki silahları teslim etme koşuluyla Kut’ül Amarre’den çıkıp Basra’ya
çekilmek istiyordu ancak Halil Paşa zafer parayla satılmaz deyip, İngilizlerin
bölgeyi tamamen terk etmesini istiyordu. Bölgeye gönderilemeyen İngiliz desteği
artık felaketlere yol açmıştı. İngiliz askerleri hastalık ve açıktan telef
oluyordu. Buna karşılık İngilizler atları kesip yemeye başladılar. Teşkilat-ı
Mahsusa’nın-Milli İstihbarat Teşkilatı- ajanları bölgeye girip, Hindistan’dan
getirilmiş Müslüman askerlere aslında halifenin ordusuna karşı savaştıklarını
bunu yapmamaları gerektiğini telkin ettiler. Bununda etkisiyle zuhur eden
çözülmede artık İngilizlerin savaşacak güçleri kalmamıştı. 29 Nisan sabahı 2
İngiliz subayı Osmanlı mevzilerine girerek, generalleri Tonchen’in şartsız
teslim olacağını iletti. 29 Nisan sabahı Binbaşı Nazmi Bey komutasındaki piyade
alayı Kut’ül Amarre’ye giren ilk Osmanlı birliğiydi. Aynı gün hükümet binasına
Osmanlı bayrağı çekildi. Halil Paşa ardından General Tonchen’i ziyaret etti.
General, kılıç ve silahını teslim etmek istediyse de, Halil Paşa ‘bunlar
şimdiye kadar sizindi, şimdiden sonra da sizin olacak’ diyerek geri çevirdi.
Generale İstanbul’a götürüleceği söylendi ve aynı gün beşi general 13 üst düzey
subay, 481 subay ve 13309 İngiliz askeri teslim alındı. Bu İngiltere’nin
tarihinde gördüğü en korkunç hezimettir.
Netice itibariyle kararlı bir
direnişin ardından Kut’ül Amarre alınmıştır. Fakat bölge sonrasında
kaybedilmiştir. Bu zaferin baş kahrimanlarından biri olan Halil Paşa Türkiya
Cumhuriyeti devlet olarak ilan edildikten sonra ülkeye kabul edilmemiştir.
Bunun sebebini tarihçiler şöyle değerlendirir; ‘Halil Paşa Yıldırım Ordularında
tek bir kurşun atılmamasını emreden kişiyi muhtemelen biliyordu’. Sonuç her ne
olursa olsun; çetin mücadele sonucu alınmış bu zaferde büyük payı olan bir
adamın böylesine perişan edilmesi takdiriniz rezalettir. Kut’ül Amarre
kazanıldıktan sonra Halil Paşa’nın emriyle her sene orduda Kut bayramı
kutlanılıyordu. Bu bayramda daha sonra Cumhuriyet’in ilanından sonra
kaldırılmıştır. Kut’ül Amarre zaferi tarih kitaplarından çıkarılmış, ciddi bir
unutturulma çabası içine girilmiştir. Ancak görülmektedir ki bunda başarılı
olunamamıştır.
Alican Yeniçeri
Mayıs 2017, ANKARA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder