BEN NE DER?
Parlamenter(Meclis) sistemin
eksikliklerinin, yanlışlıklarının ve aciz kaldığı durumlarının tartışıldığı ve
yeni bir sistemin gerekliliği üzerine kafa yorulduğu şu günlerin tarihi olduğu
kanısındayım.Çünkü seçmen eğer referandum yapılırsa-ki yapılacak- kendi
zamanındaki seçmen olmayan neslin geleceğini belirlediği gibi o nesilden
sonraki nesillerin de geleceğini belirleyecektir.Bu anlamda günümüz seçmeninin
vereceği karar tarihidir.Ben bilhassa gençler olmak üzere içinde vereceği
kararı muhakeme eden her bir yurttaşın konuyu iyi okuması, akademik olarak
kavraması yani propagandadan etkilenmeden hüküm vermesi taraftarıyım.Bu noktada
önemli derecede yayılıp giden ama kimseyi rahatsız etmeyen bir karın ağrısından
bahsetmek istiyorum.Bir tane İslami bir sivil toplum kuruluşu kalmadı ki
başkanlık sistemi hakkında bir çalışma yapmamış olsun.Bu gayretler olumludur
ancak karın ağrısı şuradadır; bu STK’lar olayı akademik çözümleyip mantıklı
olan sistemin bu sistem olduğunu ileri sürmeyip -meseleyi divan edebiyatı,
kitleleri de halk edebiyatı zümresi şeklinde yorumlayıp- akademik camiadan
propaganda dilini iyi kullanan hatta bunun için piyasaya sürülmüş bir hoca
çağırıp propaganda yoluyla başkanlık sistemini halka adeta sindirtmeye
çalışmaktadır.Hatta aynı şekilde başkanlık sistemi bu ülkede diktatörlüğe
dönüşür gibi sığ bir tavırla konuyu eleştiren muhalefetin STK’ları da aynı
tutum içerisindedir.Bu bir siyasi hizip işidir.Siyasi hizip desteklediği bir
düşünceyi açıklar ve propaganda yoluyla sindirtme eğilimindedir.Bu tavrı
elbette eleştirmiyorum çünkü siyasi hizibin çalışma mantığı budur.Fakat bir
sivil toplum kuruluşunun çalışma mantığı özellikle düşünce kuruluşu olan veya
eğiliminde olan bir sivil toplum kuruluşunun çalışma mantığı bu
olmamalıdır.Mantıklı olan her insanın zaten parlamenter sistemi
desteklemeyeceği aşikardır.Hatta mantıklı her insanın destekleyeceği hükümet
sistemi başkanlık sistemidir ve bilhassa İslami hassasiyetlere sahip konuyla
ilgili çalışmalar yapan STK’ların bunun ‘nasıl’lığını iyi çözümlemesi ve
aktarması gerekmektedir.
Meclis Sistemi
Latince ‘parlamento’ sözcüğünden
Türkçe’ye girmiş bu kavram, bir topluluğu temsil etmek adına yine o topluluk
tarafından seçilmiş bir kurul olarak tanımlanmaktadır.Bu tanıma binaen bir
kurulun parlamento olabilmesi için
içinde bulunduğu toplum tarafından oy çokluğuyla seçilmiş olması gereklidir.Bu
kavram Türkçe’de çoğunlukla ‘meclis’ olarak kullanılmaktadır.Meclis monarşik sistem altında ezilen halkların o dönemde güçlü bir sığınağı olmuş ve 18.
Yüzyılın sonlarında çıkan bu kavram 19. Yüzyılda sistemleşmiştir.Sistemi ilk
kullanan ülke İngiltere’dir ardından monarşi ile yönetilen bütün ülkelere bu sistem
hakim olmuştur.Meclis sistemini iyi kavrayabilmek için kuvvetler ayrılığı
ilkesini çözümleme ihtiyacı hasıl olmaktadır.Konuyla ilgili araştırmalar yapıp
muhtevaya son şeklini Montesquieu vermiştir.Montesquieu anayasaya bağlı olarak
hareket edecek bir devlet nizamında kuvvetlerin muhakkak ayrılması
gerekliliğini savunmuştur.Kuvvetler ayrılığı devlet iktidarının hukuki anlamda
işlevlerinin aralarında işbirliği bulunan farklı organlar tarafından yerine
getirilmesidir.(Özbudun, 2008:183)Diğer bir ifade ile, devletin yasama,
yürütme, yargı işlevinin birbirine karşı bağımsız organlar tarafından
görülmesidir.(Teziç, 2003:393)*Alıntılayan (Akgül, 2010) . Meclis sisteminde
kuvvetler ayrılığı yumuşak bir şekilde uygulanmaktadır.Yürütmenin içinde
bulunan kişiler aynı zamanda yasama erkinin de bir üyesidir.Yasama erkinin
belirlenmesinden sonra mecliste oy çoğunluğuna sahip grup yürütme
erkini(hükümeti) oluşturmakla görevlidir.Oluşturulan bu erk, meclise karşı
sorumludur ve kanun teklifi hazırlama ve sunma yetkisine sahiptir.Sunulan
teklif mecliste görüşülür ve karara varıldığında hükümet bunu ilan eder.Meclis
sisteminde hükümet, meclisin feshini devlet başkanından talep edebilir aynı
şekilde mecliste hükümetin işlerini denetleyebilir ve gerektiğinde
sorumluluğunu da tayin edebilir.Meclis sisteminde yürütme erki çift başlıdır.Bu
başın bir kanadı devlet başkanı, diğer kanadı başbakandır.Devlet
başkanı-cumhurbaşkanı- partiler üstü genel bir temsil makamıdır ve siyasi
olarak sorumsuzdur.Meclisten geçen tasarıların yasalaşmasında onay yetkisi
devlet başkanına aittir.Buna ek olarak, seçim kazanmış bir veya daha fazla
partiden oluşmuş hükümet yürütmenin diğer kanadını temsil eder.Hükümetin
başkanlığı başbakan tarafından deruhte edilir ve tüm siyasi sorumluk bu erkin
üzerindedir.
(Cumhur)Başkanlık Sistemi
Ülkemizde
her daim zikredilen ve yasa teklifinin bu doğrultuda verildiği ve adına ‘Türk
tipi başkanlık’ adı verilen partili cumhurbaşkanlığı-başkanlık sisteminin
içinde geçiyor- modeline geçmeden önce ilk olarak Amerika Birleşik
Devletleri’nde sistemleşen başkanlık hakkında ABD merkezli genel bir
değerlendirme yapalım.Başkanlık sistemi, hem yürütme organının başı hem de
devlet başkanı olan başkanın, sabit bir süre için halk tarafından seçildiği ve
yasama organının başkanı düşüremediği, başkanın da yasama organını
feshedemediği bir sistem olarak tanımlanmaktadır. (TBMM
Araştırma Hizmetleri Başkanlığı, 2015) Başkanlık sistemi ile
yönetilen ülkeler arasında Latin Amerika ülkeleri, İran, Güney Kore, Endonezya,
Azerbaycan gibi ülkeler de gelmektedir.Bu ülkelerin başkanlık sistemini
yorumlayış şekilleri ve yönetim modellerinde nüanslar görülmektedir.Ancak
başkanlık sistemini sistematik bir biçimde işleyecek olursak bazı genel
yargılar ortaya çıkarabiliriz.İlk olarak başkanlık sisteminde sert bir
kuvvetler ayrılığı vardır.Devletin başkanı ve dolayısıyla ona bağlı yürütme
kurulu farklı, halkı temsil eden mebuslar farklı seçilir.Bu iki kurul birbirine
karşı bağımsız olmakla birlikte yasama, yürütmeyi denetleyebilir.Yani yürütme
yasamayı keyfi feshedemeyeceği gibi yasamanın da yürütme üzerinde denetimden
öte yetkisi yoktur.Buradan anlamamız gereken; halkın reyleriyle seçilmiş bir
meclis ve bunun dışında yine halkın reyleriyle başa gelmiş bir devlet başkanı
vardır.Meclis yasa çıkarma faaliyetleriyle hemhal olurken, devlet başkanı bunun
deruhtesiyle ilgilenir.Genellikle devlet başkanı bu sistemde kanun
çıkaramaz-istisnai ülkeler vardır-.Devlet başkanı aynı zamanda bir siyasi parti
genel başkanıdır ve başkanı olduğu siyasi parti meclise mebuslar çıkardığı için
devlet başkanı kanun çıkarma işini partisinden mebus olan şahıslar üzerinden
yapar.Her mebusun kanun teklif etme hakkı vardır ve kanun meclisten geçtiği
takdirde başkanın bunu veto yetkisi bulunmaktadır.Veto halinde yasa meclise
geri döner ve tekrar kabul edilebilmesi için hem senatonun hem de temsilciler
meclisinin 3’te 2 çoğunluğu gerekir.
Yasama ve
yürütme birbirlerine karşı sorumlu değildir ancak bunların yaptıkları işlerde
birbilerine karşı uyum ihtiyacı hasıl olmaktadır.Bu da Amerika geleneğinde
‘checks and balance’ sistemi olarak adlandırdıkları ‘fren ve denge sistemi’ ile
çözülür.Fren ve denge sisteminde yasama ve yürütme arasındaki
uyumsuzluk/koordinesizlik senato ve kongrenin belli noktalarda müdahil
olmasıyla giderilir.Bu noktalar; atamalar, bütçe-ki bu nokta çok önemlidir,
başkanın hazırladığı bütçe meclisin
onayına tabiidir-, veto hakkı-yukarıda bahsedilmişti-, uluslararası
antlaşmalardır.
Başkanlık
sistemini şu haliyle yorumlayacak olursak meclis sistemi ile arasında ne gibi
farklar göze çarpmaktadır?İlk olarak hükümet etkindir.Meclis sisteminde hükümet
yürütme yetkisini hem devlet başkanı ile paylaşır hem de meclise karşı sorumlu
bir pozisyondadır.Bu yüzden çalışmalarında daima zayıf kalmaktadır.Ancak
başkanlık sisteminde yürütme kimseye karşı sorumlu olmadığından ve etkin
çalışabildiğinden ötürü hem daha fazla inisiyatif alabilir hem de alınan
kararları hızlı bir şekilde uygulayabilir.Meclis sisteminde olduğu gibi
koalisyon sorunu yoktur.Yasama erkine seçilen mebusların çoğunluğu devlet
başkanını bağlamaz.Yani devlet başkanı ‘başkan’ sıfatıyla devletin başına
geçerken, başkanlığını yaptığı hizip meclise diğer hiziplere nispeten bir
azınlıkla girebilir.Bu da demek oluyor ki; koalisyon denen ve genellikle
ülkelerin-özellikle ülkemizin- gidişatına olumsuz etki eden bir durum ortadan
kalkmış olacaktır.Bu noktadan hareketle vatandaş devletin başına kabul gördüğü
bir şahsı getirebilecekken aynı zamanda kabul gördüğü başka bir hizbi de yasama
erkine gönderebilir.Bu durum koalisyon gibi bir baş ağrısına olumlu bir çözüm
getirebilecekken, bu yönüyle başka bir baş ağrısı yaratabilme potansiyeline
sahiptir.-Ancak bahsi geçen bu durum daha çok kişisel bir sorundur-.Başkanlık
sisteminin başka bir olumsuz yanı da iki kuvvetinde-yasama, yürütme- halka
dayanan meşru bir gücü vardır.Bu iki güç kriz anında birbirlerine karşı ‘ben
gücümü halktan alıyorum’ tavrına bürünebilir.Bu noktada devlet başkanının
kapsayıcı bir siyaset izlemesi ve devletin kuvvetler arasındaki fren ve denge
sistemini deruhtesi elzemdir.
Türkiye’de
meclise sunulan yasa değişikliği teklifine gelecek olursak, öncelikle
Türkiye’ye gelecek sistemin adının başkanlık olmayacağı, muhtevasının da
birebir ABD tipi başkanlık sistemini taşımayacağı kesindir.Zaten böyle de olması
gereklidir.Amerika bizim sistem kopyalamamız gereken bir ülke değildir.Çünkü
yapı itibariyle Türkiye’den farklıdır.Eyalet sistemi sorunu yoktur.Bilhassa
eyaletsizlik sorundur.Çünkü ABD adından da anlaşılacağı üzere farklı farklı
devletçiklerin bir araya gelip oluşturduğu bir devlettir.Türkiye’ye gelecek
yeni sisteme başkanlık denilebilir.Çünkü yürütme ‘Cumhurbaşkanı’ sıfatıyla
başkanlık edilen bir merciide toplanılacaktır.Bu merciinin kanun çıkarma
yetkisi olmayacak, bu yetki mebuslara verilecektir.Ancak Cumhurbaşkanı bütçe
hazırlama görevini üstlenebilecektir.Bütçenin kabulü için meclisin onayı
şarttır.Hükümetin sunduğu teklife göre, Cumhurbaşkanı devlet başkanı sıfatıyla
yürütmenin başı olacak ve bir siyasi hizip üyesi veya başkanı olabilecektir.Cumhurbaşkanı
yardımcılarını ve üst düzey kamu görevlilerini atamaya yetkilidir.Aynı şekilde
yürütme erkinin yapısında bulunan bakanlıkların kurulması, kaldırılması,
içeriğinin ihyası, görevleri, yetkileri yine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenlenecektir. Meclis daha önce de bahsedildiği gibi yasama faaliyetini
yürütecek tek organdır.Aynı zamanda bu organ yasanın kaldırılması veyahut
düzenlenmesi ile de ilgili mercii olacaktır.Meclis milletlerarası yapılan
andlaşmaların onayını verecektir.Para basımına, genel ve özel af ilanına, savaş
kararını almaya yetkili organdır.
Neden Cumhurbaşkanlığı Sistemi?(Bu sistemin içeriğine ilişkin mevzulara yeri geldikçe değinilecektir)
Anayasaya göre konuşacak
olursak ülkemiz 93 yıldır meclis sistemi ile deruhte edilmektedir.Ancak
malumdur ki işin arka planının bu şekilde olmadığı aşikardır.1950’ye kadar
süren tek parti hükümranlığına meclis sistemi demek zordur.Bu dönemde var olan
yönetim şeklini ‘meşru monarşi’ olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.Ardından
2014’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra girilen sürece de meclis
sistemi tanımını yapmak zordur.Bu sürece ‘yarı başkanlık’ veyahut ‘fiili
başkanlık’ tanımı zannediyorum ki daha yerinde olacaktır.
Tanzimattan bu yana girilen
süreçte yapılan birçok inkılap
sosyolojik yapıyla bağdaşmamamıştır.93 yılda zühur eden birçok hadise de
göstermektedir ki; tercih edilen bu sistem de yapıyı tatmin
edememiştir.Özellikle bu süreçte oluşan sıkıntılara meclis sisteminin cevap
bulmakta aciz kalması ülkeyi darboğaza sürüklemiştir.11 Eylül 1980’de 115. kez
girilen cumhurbaşkanlığı seçimi de nafile sonuç verince ülke ertesi güne
tanklarla uyanmıştır.Aynı şekilde ülkemizde 65. Hükümet 24 Mayıs 2016 tarihinde
kuruldu.T.C. Anayasası’nda yazılı olarak 4 senede bir seçimin yapılıp hükümetin
kurulması gerektiğini düşünürsek, normal şartlar altında 65. Hükümetin 2118
yılında kurulması gerekiyordu fakat 93
yılda 65. Hükümet kuruldu.Bu süreçte Türkiye’de hiziplerin hükümet kurmakta bir
türlü mutabık olamaması, koalisyon hükümetlerinin istikrarsız yönetimi ve ülke
tarihinde karanlık bir yere sahip olan darbeler önemli ölçüde rol
oynamıştır.Meclis sistemi koalisyon durumunda siyasi hizipler seçim barajını geçtikleri takdirde
hükümet kurabilmek için yetkilidir.Bu yetki hiziplerin aldıkları koltuk
sayısına göre sırayla verilir.Eğer seçimden birinci çıkan siyasi hizip yeterli
koltuk sayısına sahip değilse, yani koalisyon şartları hasıl olmuşsa, seçim barajını geçmiş bir başka siyasi hizip ile
anlaşmak durumundadır.İşte Türkiye’nin tarihinde öyle zamanlar vardır ki;
milletin geleceği bu mutabakata mahkum edilmiştir.Koalisyon hükümeti
kurulduktan sonra bile hükümet içerisindeki görüş ayrılıkları devletin bilhassa
ekonomik gidişatını ardından toplumsal yaşantısını etkilemiş, refah seviyesi
düşmüş, sokak olayları artmış, halklar birbirine kutuplaşmıştır.Elbette bu
durumun tek nedeni meclis sistemi değildir.Fakat bu sistem sorunların çözümü
noktasında hantal kalmıştır.Bu hantallık ülkede darbelerin yaşanmasında
‘görünen neden’ olmuştur.Silahlı Kuvvetler, 1960 ve 1980 yıllarında doğrudan
yönetime el koymuş, 1971 ve 1997 yıllarında hükümeti istifaya zorlamak
suretiyle yönetime müdahil olmuştur.
Malumdur ki Türkiye yek hizip hükümetleri döneminde istisnasız bir çıkış yakalamıştır.Koalisyon hükümetleri
ise Türkiye için yine istisnasız bir kabus olmuştur.Bu sistem koalisyonu
lağvedeceği gibi etkili ve hızlı bir karar alma mekanizması
vadetmektedir.Meclis ve cumhurbaşkanı arasında ezilmiş bir hükümet yerine daha
çok inisiyatif alabilen daha hızlı hükmeden bir hükümet ülkenin bekası için son
derece elzemdir.Cumhuriyet Halk Partisi ve Halkların 'Demokratik' Partisi başta
olmak üzere bazı muhalefet hizipleri bu sistemin Erdoğan yönetiminde bir
diktatörlüğe dönüşeceği yorumunu yapmaktadırlar.Öncelikle bu mesnetsiz-dayanaksız- yoruma ‘diktatörlük’
kavramının genel tanımını yaparak cevap verelim.Türk Dil Kurumu’na göre
diktatörlük tüm siyasi yetkileri tek elde toplama olayıdır.Eski Roma’dan kalma
bir gelenektir.
Bir kişinin diktatör sayılabilmesi için;
Bir kişinin diktatör sayılabilmesi için;
-Devletin
başındaki kişinin yaptıklarının hesabını vermesini ya da görevden
uzaklaştırılmasını sağlayan hukuk kuralları ve geleneklerinin yokluğu,
-Mevcut hukuka
aykırı bir biçimde iktidarın ele geçirilmesi,
-İktidarın bir
düzen içerisinde el değiştirmesini sağlayacak mevcut hukuk kurallarının
yokluğu,
-İktidarın tek kişinin elinde
toplanması (Haspolat, 2003) gibi genel durumlar gereklidir.
Baştan başlanacak olunursa teklif metni 10. Madde bize şunu der; Cumhurbaşkanı’nın bir suç işlediği iddiasıyla TBMM üyelerinin vereceği salt çoğunluk rey ile Cumhurbaşkanı hakkında soruşturma açılabilir.Meclisten seçilen bir komisyonun yapacağı soruşturma sonunda rapor Meclis Başkanlığı’na sunulur ve üye çoğunluğunun 3’te 2’sinin vereceği karar ile Cumhurbaşkanı Yüce Divan’a sevkedilir.İkinci husus Cumhurbaşkanı mevcut hukuka aykırı bir biçimde değil, yapılacak seçim ile başa gelecektir.3. hususta ise teklif metninin 8. Maddesi; Cumhurbaşkanı her 5 yılda bir seçilir.Son madde içinde söylenecek söz başkanlık sistemi içerisinde yorumlanmaya pek müsait değildir.Yürütme zaten hükümet sistemi olarak Cumhurbaşkanı ve kabinesine aittir.Bunlara ek olarak dikta rejiminin olduğu bir ülkede muhalefet partileri devlet başkanını diktatörlük ile itham edemez.Bu gruplar her söylemlerinde bunu tekrarladıkları gibi sistem ile alakalı yorumlarında ısrarcı davranmaktadırlar.
Baştan başlanacak olunursa teklif metni 10. Madde bize şunu der; Cumhurbaşkanı’nın bir suç işlediği iddiasıyla TBMM üyelerinin vereceği salt çoğunluk rey ile Cumhurbaşkanı hakkında soruşturma açılabilir.Meclisten seçilen bir komisyonun yapacağı soruşturma sonunda rapor Meclis Başkanlığı’na sunulur ve üye çoğunluğunun 3’te 2’sinin vereceği karar ile Cumhurbaşkanı Yüce Divan’a sevkedilir.İkinci husus Cumhurbaşkanı mevcut hukuka aykırı bir biçimde değil, yapılacak seçim ile başa gelecektir.3. hususta ise teklif metninin 8. Maddesi; Cumhurbaşkanı her 5 yılda bir seçilir.Son madde içinde söylenecek söz başkanlık sistemi içerisinde yorumlanmaya pek müsait değildir.Yürütme zaten hükümet sistemi olarak Cumhurbaşkanı ve kabinesine aittir.Bunlara ek olarak dikta rejiminin olduğu bir ülkede muhalefet partileri devlet başkanını diktatörlük ile itham edemez.Bu gruplar her söylemlerinde bunu tekrarladıkları gibi sistem ile alakalı yorumlarında ısrarcı davranmaktadırlar.
‘Diktatörlük’ ile alakalı
ikinci ve aslında en önemli yoruma geçecek olursak; uzun vadeli planlar büyük
devletler tarafından yapılır.Bir başka deyişle bir düzen kurgulamak ve bunu
sistemleştirmeye çalışmak büyük devletin işidir.Mevcut yönetim bugün vardır
ancak yarın olmayacaktır.Öyleyse sistem öyle bir kurgulanmalıdır ki yarın
mevcut iktidar el değiştirdiğinde kimsenin aklında ‘şimdi ne olacak?’ sorusu
kalmasın.Meclis sisteminin bu uzun vadeli misyonu taşıyamayacağı 93 yıllık
karnesinde bariz bir şekilde açıktır.Dolayısıyla kendinden sonrasını da düşünen
bir sisteme ihtiyaç vardır.Muhalefet hizipleri sırf mevcut yönetime muhalefeten bu uzun dönem
hayallere karşı çıkmaktadır.100 yıl sonrasını planlayan bir siyaset aklına sırf
10-15 yıllık 'diktatörlük' korkusuyla muhalefet etmek sığ bir siyaset anlayışının
ürünüdür.Diktatörlük korkusunun yersiz bir korku olduğu teklif metninin 9.
Maddesinden de anlaşılabilir.Madde de ‘Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde kanun hükümleri uygulanır.TBMM
aynı konuda kanun çıkarması durumunda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz
hale gelir’ denmektedir.
Neden Cumhurbaşkanlığı sistemi
sorusuna bir başka yanıt Türkiye’nin sosyolojik yapısıyla alakalıdır.Her türlü
içtimai fikri temsil etmek teknik manada mümkün değildir.Türkiye’de siyasi
hizipler maalesef belli bir grup/etnik kimlik üzerinden siyaset yapmaktadır.En
kapsayıcı ve geniş kitleyi(Müslüman, Muhafazakar-bu kavram İslam'ın talep ettiği müslümanlık ile aynı değildir-, Milliyetçi, Demokrat,)
temsil eden parti AK Parti’dir.Bunun dışında Türk kimliği üzerinden siyaset
yapan Milliyetçi Hareket Partisi, Alevilik/Atatürkçülük gibi akımlar üzerinden
siyaset yapan Cumhuriyet Halk Partisi ve Kürt kimliği üzerinden siyaset yapan
Halkların Demokratik Partisi bulunur.Geçilmesi planlanan sistemde salt çoğunluk
ilkesine bakıldığı, hükümet ile herhangi bir koalisyon ortaklığı bulunmadığı
için muktedir olmanın tek yolu daha kapsayıcı siyaset anlayışı olacaktır.Bu
noktada milliyetçiliğinin/ırkçılığın/kavmiyetçiliğin belki de değerini bugün
olduğundan daha da yitirecek olması çok elzemdir.Bu ülke Fransa’nın heyecanlı
gençlerinin dünyaya yaydığı bu akımdan oldukça fazla etkilenmiştir.Umudumuz ve
temennimiz odur ki bu sistem ile birlikte milliyetçiliğin önemi az veya
çok-tahminimce- azalacaktır.
Konu hakkında ne söylenirse
söylensin her şeyin en doğrusunu Allah bilir.
Hayırlı olmasını temenni ederim.
Hayırlı olmasını temenni ederim.
Alican Yeniçeri
Aralık 2016, ANKARA
Kaynakça:
1-) TBMM, Karşılaştırmalı Hükümet Sistemleri; Başkanlık Sistemi
Raporu, ABD, Arjantin, Azerbaycan,
Brezilya ve Nijerya Örnekleri
3-)
Kuvvetler Ayrılığı İlkesinin Dönüşümü ve Günümüz Demokratik
Rejimlerindeki Anlamı, Dr. Mehmet Emin Akgül, Ankara Barosu
5-) Başkanlık Sistemi, Kemal Gözler,
Anayasa Hukukunun Genel Teorisi http://www.anayasa.gen.tr/gozler-baskanlik-sistemi.pdf
6-) Diktatörlük ve Atatürk, M. Emin
Haspolat http://www.todaie.gov.tr/resimler/ekler/938ee59219ca3b7_ek.pdf?dergi=Amme%20%DDdaresi%20Dergisi